Bu seslenişi doğru duymak gerekir…

Geçtiğimiz günlerde TÜSİAD Başkanı hemşerimiz Erol Bilecik’in Sözcü gazetesinde yayınlanan bir röportajı oldukça dikkat çekici, uyarıcı ve ses getirici nitelikte idi.

TÜSİAD Başkanı Bilecik bu röportajında ülkenin çeşitli sorunlarına değinerek beklentilerini zarif bir üslup ile dile getirmiş idi.

Ülkenin üzerini kaplamış bulunan umutsuzluk bulutlarının, zaman zaman daha da koyulaşmakta, ufukta beliren umut ışıklarının sönmesine neden olabilecek boyutlara ulaşmakta olduğu bir dönemde Bilecik’in bu çarpıcı ve dikkat çekici açıklamalarını, ana hatları ile sizlerle paylaşmakta yarar görüyorum.

Sanayici ve iş adamlarının bu olumsuzluklardan en fazla etkilenecekleri bilinen bir gerçektir. Bu nedenlerle TÜSİAD mensupları konuşmalarına, özellikle iktidarın tutum ve davranışlarına karşı yaptıkları eleştirilere çok dikkat ederler. Olabildiğince iktidarda bulunanları kırmamaya, üzmemeye ve sinirlendirmemeye gayret ederler. Başka bir anlatımla siyasi iktidarı hiçbir zaman karşılarına almak istemezler.

Bu nedenledir ki TÜSİAD Başkanının zarif bir üslupla ve özenerek seçtiği kelimelerden oluşturduğu cümlelerle yapmış olduğu eleştirileri ve beklentileri ayrı bir önem ve değer taşımaktadır.

Bunu böylece belirttikten sonra Başkan Bilecik’in bir diplomat zarafeti ile yaptığı açıklamaları, eleştirileri ve beklentileri kısaca özetlemeye çalışacağım.

Türkiye sanayici ve iş adamları başkanı, ülkenin genel görünümünü şöyle görmektedir: “ Türkiye’de daha fazla normalleşmeye ihtiyaç var. Hukuk, demokrasi ve özgürlükler toplumu olmadan tam anlamıyla dünyanın bütün yatırımlarını alamayız. Akademisyenler, siyasetçiler, medya yöneticileri ve yazarların soruşturmaya uğraması ile tutuklu yargılanması bize uluslararası zarar veriyor….”

Görülüyor ki TÜSİAD Başkanı açık açık ülkede hukuk, özgürlük ve demokrasi konularında sorunlar olduğunu, bunların ülkeye, sanayiciye, yatırımcıya, iş çevrelerine zararlar verdiğini zarif bir dil ile gündeme getiriyor.

Yine basın ve düşünce özgürlüğü ile ilgili sorunlarımıza da değinen Bilecik şu tespitte bulunuyor:

“Basın özgürlüğü Türkiye için en önemli değerlerden biri. Moraller bozukken teşvik faydasız kalır. Seçimi vaktinde yapıp o döneme kadar hızlanarak koşmalıyız. OHAL uygulamasına dönük olarakta “acaba nerede eksik yapıyoruz” dememiz lazım….”

TÜSİAD Başkanının bu tespitine de katılmamak mümkün değildir. Ülkede akademisyenlerin, siyasetçilerin, gazetecilerin, yazarların soruşturmaya tabi tutulduğu, tutuklu yargılandıkları bir ortamda yapılacak her türlü teşvikin beklenen faydayı sağlamayacağı bilinen bir gerçektir.

Yine TÜSİAD Başkanı zarif bir biçimde erken bir seçimin sonuç itibariyle yarar değil zarar getireceği anlamındaki görüşünü belirtikten sonra , OHAL uygulamasının sakıncalarını da “acaba nerede eksik yapıyoruz” demek suretiyle gündeme taşımıştır.

Böylece Başkan Bilecik OHAL uygulamasında yanlışlar yapılıyor, bunlar zaman zaman yarar yerine zarar veriyor anlamına gelecek olan açıklamalarda bulunmak suretiyle gereken uyarı görevini yerine getirmiştir.
TÜSİAD Başkanın görüşleri tüm olarak ele alınmalıdır. Ülkenin bir hukuk, demokrasi ve özgürlük sorunu yaşadığını, böylesi bir ortam içerisinde yabancı sermayenin yatırım için ülkeye gelmesinin oldukça zor olduğunu, buna ek olarakta yerli sermayenin de katma değer üretecek yatırımlara yönelmesinin çok zor olacağının ve bunun sonucu olarakta yapılacak teşviklerin istenen amaca ulaşmasının zorluğu dile getirilmek suretiyle, bir an evvel normalleşme sürecine gidilmesi gerekliliği TÜSİAD Başkanı tarafından önemle vurgulanmıştır.

Siyasilerle ve özellikle siyasi iktidar ile iyi geçinme ilkesi içinde hareket eden sanayici ve iş adamlarının oluşturduğu TÜSİAD Başkanının bu tespitlerini karşılıksız bırakmamak, uyarılarını göz ardı etmemek ve seslenişini doğru duymak gerekir.

Diliyoruz ve umuyoruz ki bu tespitler ve açıklamalar doğrultusunda gereken yapılır, ülkenin esenliğe çıkması yolunda olumlu adımlar atılır…

nabiinal@hotmail.com