Türkiye referandumla kalkıp referandumla yatarken, Ortadoğu’nun yeni haritası egemen emperyal güçler tarafından silah zoruyla, süngü ucuyla yeniden çiziliyor.
Hemen Türkiye’nin güney sınırlarının bitişiğinde ve adeta Arap dünyasına bir mızrak başı gibi girmiş olan Hatay bu gelişmelerden ne kadar ve nasıl etkilenecek bilinmiyor, ancak bilinen ve tahmin edilen pek çok acı gerçekte var.
2016 yılının Mayıs ayında Moskova’da PYD bir büro açtı. Duvarında ise bir harita vardı. Harita; Ortadoğu ve özellikle Suriye ve Irak’ta savaşın bitmesi sonucunda kurulacak yeni hakimiyet alanlarıyla ilgili bilgi veriyordu.
Haritanın mevcut Rusya yönetiminin bilgisi dışında oraya asılması mümkün değildi ki haritanın başında Rus Parlamentosu Duma’nın üyeleri de fotoğraf çektirmekte bir sakınca görmüyordu. Haritada en dikkat çekici detay; bölgede çok az bir Kürt nüfusu bulunmasına rağmen Hatay’ın da Kürdistan sınırları içinde gösterilmesi.
Haritanın bizi ilgilendiren iki yönü vardı; birincisi Kuzey Irak’taki petrol ve doğal gazı Türkiye’yi transit olarak atlayarak yapay olarak kurulacak ve “İkinci İsrail” olarak adlandırılan bir “Kürdistan” bölgesiyle Akdeniz’e taşıma gayreti.
Bunu emperyalist bir tahtirevalli olarak düşünürseniz; bunun bir ucunda Amerika-İngiltere-Almanya ve öbür ucunda ise bu export geçişten kendisine pay isteyen Rusya var.
Aslında Ne Beşer Esad yönetimi, ne Suriye’nin bütünlüğü ve seküler çağdaş yönetimi, ne de Esad rejiminin bölgede batıdan gelen antiemperyalist güçlere karşı gösterdiği direnç Rusya’nın umurunda. Rusya’yı bölgeyle ilgilendiren bir tek konu var o da “Petrol ve Doğal Gazdan Pay Almak”. Yani tahtirevallinin öbür ucuna oturarak Akdeniz’e çıkarılması beklenen büyük akışın vanalardan birini başında oturmak.
Nitekim Rusya’nın Afrin’e “Üs Kurmak” fikrinin ana teması bununla ilgili. Rusya’nın Esad’la birlikte hareket etmesinin ana nedenlerinden biri bölgede; Barzaniyi, YPG’yi, PYD’yi arkasına alan Amerika ve batılı güçlere karşı Esad’ın arkasında durarak kendine bir yer açmak. Bir yandan da bu Kürt çetelerine göz kırparak yarın ortaya çıkacak olası işbirliği koşullarını tartışabilmek.
Aslında bölgenin yeniden dizaynında başından beri güven vermeyen; sürekli ülke rejimleri ile değil eline silah almış terör örgütleriyle içli dışlı olan, bölgede bir büyük “Süper Sünni İmparatorluk” kuracağı hayaliyle IŞİD’in kurulmasına destek veren ve El Nusra’yı bölgeye yerleştiren Türkiye görünürde en büyük kaybeden olmuştur.
AKP hükümetinin bölgeyle ilgili yanlış politikaları ve IŞİD’i destekleyen gözü kara bir “İhvan” yani Müslüman Kardeşler taraftarlığı batının ve Rusya’nın gözünde Türkiye’yi işin başında denklemin dışında bırakmıştır.
ABD, Batı ve Rusya daha seküler (laik) ve çağdaş bir yapı gösteren Kürt grupları bölgedeki destekçisi ve yol arkadaşı olarak kabul etmiş, Emevi camisinde namaz kılmayı hedeflenen AKP hükümetini de eninde sonunda kaybedecek olan “Radikal İslam” sepetine koymuştur. Arap baharı ile başlayan “Yeni Dünya Düzeni”’nde hala bölgedeki gelişmelerin bir tek satırından anlamayarak dinci ve “Siyasal İslam” taraftarı bir partinin peşinde 15 sene sürüklenen Türk halkı ise ne yazık ki kaybedenlerin en başında yer almaktadır.
Eğer bu 16 Nisan’da “Evet” çıkar ve Türkiye kendine bir “Sultan” seçerse; kimse kusura bakmasın ama Türkiye’nin bölünmesi ve parçalanması konusu batıya göre daha kaçınılmaz bir hale gelecektir.
Çünkü bölgede IŞİD gibi bir çağdışı, İslam’a özünde düşman bir yapıyı temizlemek için (Tabi yukarıda saydığım ekonomik beklentiler de bunun bonusudur) bu kadar gayret sarf eden bir yapının; kendisine Amerika’daki Yahudi lobilerinin büyük desteğiyle ve İsrail’in güvenliği amacıyla getirdiği desteklediği ancak daha sonra kontrolden çıkan bir dinci hükümete göz yumması da pek mümkün değildir.
Gelelim Hatay’a. Hatay bu projenin olmazsa olmaz ayaklarından biridir. PKK asla toprak talebinin olmadığı bölgelerde yerleşik bir silahlı mücadeleye girmemiştir.
Yani bireysel terör girişimleri hariç kendince bir güç bulundurmamıştır.
“Peki PKK neden Amanos’ta” sorusunun yanıtı burada gizlidir. PKK’nın Amanos yapılanmasının asıl hedefi Hassa üzerinden Afrin’i İskenderun’a kadar görülebilecek bir çizgide Kürdistan’ın içine çekmektir.
Çünkü kurulacak yeni Kürdistan bölgesinin bir limana ve güvenli bir “Petrol ve doğal gaz” tahliye bölgesine ihtiyacı vardır. Buna hem ABD’nin, Hem başta Almanya ve İngiltere olmak üzere Avrupa’nın hem de Rusya’nın ihtiyacı vardır. Rusya’nın Afrin’deki üs kurma girişimi de doğrudan bununla ilgilidir.
Gelelim Hatay’a.
Adı ister PYD, ister YPG isterse PKK olsun; bu terör örgütlerinin işgal ettiği bölgelerde iki temel hedefi vardır. Birincisi arkasındaki emperyal güçlerden aferin almak için (Sosyalist olduğunu ileri süren PKK’nın bölge komutanlarının peşmergenin Türkiye üzerinden Kobani’ye geçişi sırasında ‘Biji (yaşa) Obama’, ‘Biji (yaşa) Amerika’ sloganları attığını asla unutmayın) işgal ettiği bölgelere hızla Kürt nüfusunu taşımak, ikincisi ise bölgede yerleşik yerel etnisiteyi ve güçleri silah zoruyla göçe zorlamak.
İşin özü; PKK’nın Almanya’nın başkenti Berlin’de Mart ayında düzenlediği büyük konferansta söylediği gibi; “Hatay’ı alırsak Türkler Kuzeye, Arap Aleviler güneye sürülecek”.
Kimse bu beş para etmez emperyalizmin kuklası ve maşası PKK gibi terör örgütlerinin peşine düşmesin. İnanın bana onların kılıcı ilk olarak onu destekleyenlere dönecektir.
Tek çözüm; bu ülkenin birliği, bütünlüğü ve beraberliği içinde daha özgür daha çağdaş bir yaşam için mücadeleye devam etmek ve bir kişinin kulluğuna razı olup biat etmek yerine çağdaş Cumhuriyet değerlerinin ve Atatürk Türkiye’sinin yaşamaya devam etmesi için kavgadan vazgeçmemektir.
Bunu başaramazsak bizi bekleyen; Suriye’dir, Irak’tır, Libya’dır…
Benden söylemesi…
Fatih Ertürk
YORUMLAR