Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Mersin’deki Manastır da aynı yaşta

Biz Ne Zaman Havlu

Biz Ne Zaman Havlu Attık?

UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan ve Hristiyanlığın hac yollarından biri olarak bilinen Mersin’deki Alahan Manastırı’nı yerinde izleyen bir Antakya’lı, 1500 yıllık Saint Simon Manastırı’nın içler acısını halini sorguluyor. Yıllardır kaderine terk edilen, ama yine de direnen bir inanç noktası için ‘bizler ne zaman bir şeyler yaparız’, bunu soruyor! ‘Susanlar’ cevaplar mı?

Her ikisi de 1500 yaşında. Her ikisi de aradan geçen yüzyıllara direnmiş, meydan okumuş, ayakta kalmış. Biri, Hatay’ın Defne ilçesi Aknehir noktasında, 500 rakımlı bir tepenin zirvesinde. Diğeri ise Mersin’in Mut ilçesinde. Ama aralarında önemli bir fark var! Biri, sahipsiz. Diğeri ise UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde. Birinde ne güvenlik var, ne bakım, ne onarım. Diğerinde, turistlerin yarattığı yoğun bir trafik ve bu anlamda yaratılan ciddi bir gelir. Hangisinin, ‘bakımsız’ ve ‘sahipsiz’ olduğunu söylemeye gerek var mı? Peki, Samandağ ve Defne ilçeleri arasında ‘benim-senin’ davasına dönüşmüş ve hatta ‘resmi ‘iade talebi’ ile gündeme oturmuş bir tarih, neden kaderine teslim bir halde? Soralım mı?
-NE OLMUŞTU?-
Hatırlanacağı gibi, Samandağ’ın bir önceki Kaymakamı Dr. Cahit Çelik, Büyükşehir Yasası ile yeniden çizilen sınırların karmaşasında yaratılan Defne ilçesine dahil edilen Saint Simon Manastırı’nın Samandağ’a iade edilmesi talebini Defne Belediyesi Yönetimi’ne sunmuş, cevap ise çok da beklediği gibi olmamıştı. Verilen cevap mı? Şu…
“Gündeme konu olan ‘Aknehir Mahallemiz’de mevcut Saint Simon Manastırı’nın bulunduğu bölgenin Samandağ ilçesi sınırlarına dahil edilmesi talebinin görüşülmesi’ hakkındaki Strateji Geliştirme Müdürlüğü’nün 22.12.2017 tarih ve 206 sayılı teklif yazısı, görüşülmek üzere Meclis Başkanlığı’nca okutuldu.
6360 Sayılı Yasa kapsamında kurulan, ilçe belediyemizin sınırlarında mevcut 37 adet mahalleden biri olan Aknehir Mahallesi’nde kain M.S. 6. yüzyılda inşa edildiği bilinen Saint Simon Manastırı’nın bulunduğu bölgenin Samandağ ilçesi sınırlarına dahil edilmesi hakkındaki talebi içeren Samandağ Kaymakamlığı’nın 25.09.2017 tarih ve 2068 sayı yazıları ve bu talebe istinaden Strateji Geliştirme Müdürlüğümüzün 22.12.2017 tarih ve 206 sayılı teklif yazıları görüşüldü.
Meclisimizce konu üzerinde yapılan görüşmeler neticesinde, ilçemizin yüzölçümü itibari ile ilimizin en yoğun nüfusa sahip ilçesi olması sebebiyle, böyle bir devir işleminin ilçe sınırlarını daha da daraltacağı, gerek bölge ve gerekse ilçe halkının çeşitli kesimleriyle yapılan görüşme ve istişareler neticesinde, tarihi ve kültürel değere sahip Saint Simon Manastırı’nın bulunduğu bölgenin başka ilçeye devredilmesine karşı çıkıldığı müşahade edilmiştir.
Yukarıda belirtilen sebeplerle, ilçemiz hak ve menfaatleri dikkate alınarak, Saint Simon Manastırı’nın olduğu bölgenin Samandağ ilçe sınırlarına devredilmesi yönündeki talebin ‘şiddetle’ reddedilmesi Meclisimizce uygun görülmüş olup, Meclisçe yapılan müzakereler sonucunda, Meclis’in oyuna sunulan karar, 29 (yirmi dokuz) kabul görmüş ve karar oybirliği ile kabul edilmiştir.”
-PEKİ, NE YAPTIK?-
5 Ocak 2018 tarihli bir toplantıdan çıkan karar, “tarihi ve kültürel değere sahip” ifadesiyle yer bulan Saint Simon Manastırı’na sahip çıkılması yönünde olmuş! O zaman, buradan, o kararda imzası olan ve oybirliğine katılan herkese soralım mı? Samandağ ilçesinin iade talebini reddeden sizler, bugüne kadar, Saint Simon Manastırı için nasıl bir çalışma yürüttünüz? Bugüne kadar devam eden sorunların kaçta kaçına çözüm buldunuz? Ciddi bir kirlilik yaşayan 1500 yaşındaki emanete dair Müze ya da ilgili kurumlarla olan işbirliğinde ne kadar ilerleyebildi-niz? Ziyarete gidenlerin güvenlik adına kim-seyi bulamadığı böylesi bir turizm destinasyonunun ‘kaderine teslim’ hikâyesine son vermek için hangi girişimlerde bulundunuz?
Bu sorular ve benzerleri, Defne Belediyesi’nin o günkü toplantısına başkanlık eden Sayın İbrahim Yaman için gelsin. Aradan geçen aylar içinde, ‘bize ait’ denilerek ‘sahip çıkılan’ adreste yaşanmaya devam eden ‘kronikleşmiş’ sorunlara neden bir nokta konulamamış, cevap verilsin!
-MERSİN’İN HİKÂYESİ-
Aknehir’de, 500 rakımlı bir tepenin zirvesinde çok uzun zamandır ‘yalnız’ bırakılan Saint Simon Manastırı’nın 1500 yıllık serüvenine tanıklık etmiş, ardından da Mersin’in Ayasofya’sı olarak bilinen Mut ilçesindeki Alahan Manastırı’nı ziyaret etmiş bir Antakya’lı bizlerle izlenimlerini paylaştı. Söyledikleri mi?
“Mersin’deki Alahan Manastırı da, bizdeki Saint Simon Manastırı da çok güzel. İkisine de aşık oldum diyebilirim. Aslında bizimkisinin lokasyonu öyle özel bir yerde ki… O yükseklikteki bir Manastır’dan tüm şehri izleme şansı buluyorsunuz ve bu da sizi garip bir şekilde tarihin derinliklerine atıyor. Ama gerçek acıtıyor da! Bir kere kirlilik utandıracak boyutta. Güvenlik yok. Sizi karşılayan görevliler yok. Bekçi yok. Buraya sahip çıkan bir kurum yok. O sahipsizliğin karşıladığı siz, bu defa içeriye doğru adımlıyorsunuz. Her yer boyunuza ulaşan ot dolu. Garip bir düzensizlik var. Sanki henüz deprem olmuş da, manastır garip bir şekilde dağılmış gibi. Sanırım çok uzun zamandır burada hiçbir kurumsal düzenleme yapılmamış. Zaten sprey boyalı manastır duvarları ile karşılaştığınız-da daha iyi anlıyorsu-nuz, Mersin far-kını, aldıkları UNESCO etiketini ve etrafa dağılan turist kalabalığının meraklı izleyişini… Bizdeki yalnızlık ve çaresizlik onlarda yok. Onlarda sahip çıkılmış bir tarih var, kültür var, şehir var. Bizde ise utanç var. Ama utanan yok!”
-İKİ HİKAYE-
Eldeki hikâyeye, AA’nın buna dair cümleleri ile devam edelim mi?
“Doğu Akdeniz’in açık hava müzesi konumundaki kenti Mersin’in Mut ilçesindeki Alahan Manastırı, Göksu Vadisi’ne hakim dik bir yamaçta yer alıyor. Milattan sonra 440-442’de yapıldığı tahmin edilen yapı, biri yıkılmış iki kilise, kayalara oyulmuş keşiş odaları ve vaftizhaneyi barındırıyor. Doğu ve batısındaki yapıları, sütunlu bir yürüme yoluyla birbirine bağlanan Alahan’daki kilisenin arkasında, suyu bir kaynak tarafından sağlanan hamam
yapısı da bulunuyor. Ayasofya Müzesi’ne benzer mimarisi ve süslemeleri nedeniyle ‘Mersin’in Ayasofyası’ olarak da bilinen manastır, Hristiyanlığın geçiş yolu olarak da önem taşıdığı için bu dinin hac yollarından biri olarak anılıyor. UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan Alahan’ın, 17. yüzyılda Evliya Çelebi tarafından da ziyaret edildiği biliniyor. Çelebi, kendi seyahatnamesinde, manastırı ‘Ustasının elinden yeni çıkmış gibi duruyor’ sözleriyle tanımlıyor.
Yapımında kullanılan ve pek çoğu arazilerden kesilerek çıkarılan taşların kesim izleri ve üzerindeki çeşitli figürlerin, günümüzde dahi görülebildiği manastır, yerli ve yabancı ziyaretçilerin uğrak yerleri arasında bulunuyor.”
-ZİYARETÇİLER-
Defne’nin Saint Simon’undan Mut’un Alahan’ına uzanan hatta ziyaretçilerin ifadeleri de ciddi anlamda değişiyor. Alahan Manastırı’nı gezen ziyaretçilerden biri olan 65 yaşındaki Sirwart Mirzayan Sonister’in söyledikleri de o ‘derin uçuruma dair’…
Türkiye’ye 45 yıl önce gelin olarak geldiğini ve ülkeyi çok sevdiği için de geri dönmediğini söyleyen, arkadaşlarının önerisi üzerine de Alahan’ı gezmeye geldiğini ifade eden Sonister, “Alahan gerçekten anlattıkları kadar, hatta daha da güzel harika bir yer. Herkese gelip gezmelerini tavsiye ediyorum” derken, bir diğer ziyaretçi, Adana’dan Pınar Erzin, şöyle anlatıyor gördüklerini…
“Burası inanılmaz bir yer. Bu kadarını beklemiyordum. Daha harabe bir yer sanıyordum. Çok şahane bir yer.”
-SON SÖZ!-
Asi Nehri yatağındaki eski Roma mimarisinden kalan kalıntıları uzun bir süre sonra yerinden çıkaran ve koruma altına alan Hatay İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yanı sıra, bu alanı Samandağ’a vermemek için direnen Defne Belediyesi’nin aldığı son kararda imzası bulunan Belediye Başkanı İbrahim Yaman ve Müze İdaresi yanı sıra tüm ilgililere bir çağrı yapalım mı? Bizim misafirlerimiz, bize dair ‘ne zaman’ böyle güzel sözler söyleme şansı bulacak? Peki, bizler, bu fırsatı onlara ‘ne zaman’ veririz? Cevap var mı? Ya bu cevaba dair bir tarih!-Tamer Yazar-