Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Av. Nabi İNAL

Öfkeyle Kalkan…

Ne kadar çok dostun varsa o kadar mutlu ve huzurlu bir yaşam sürebilme olanağına sahip olursun.

Bu kural bireyler için olduğu gibi toplumlar ve devletler içinde aynen geçerlidir.

Bu nedenledir ki devletler, yurttaşlarına mutlu ve huzurlu bir yaşam, güven içinde olma imkânına kavuşabilmelerini sağlayabilmek için ellerinden geleni yaparlar. Komşuları ile dostluk ilişkilerini geliştirdikleri gibi dünya devletleri ile de aynı şekilde sıcak ilişki kurmak suretiyle dünyanın saygın ülkeleri arasında yer alabilmek için kendilerine düşeni yapmaya çalışırlar.

Bu konuda başarılı olanlar dünyanın saygın ülkeleri arasında üst sıralarda yerlerini alırlar.

Bu genel bir kuraldır. Nitekim kurtuluş mücadelesinden başarı ile çıkan ve genç Türkiye Cumhuriyetini kuran Mustafa Kemal Atatürk ve dava arkadaşları bu kuralı bildiklerinden, kurulan devletin çağdaş ülkeler arasında yer alabilmesi için gereken uğraşları vermek, devrimleri yapmak başta komşuları olmak üzere tüm devletlerle sıcak ve dostane ilişkiler kurmak suretiyle “yurtta sulh cihanda sulh” ilkesini yaşama geçirmişlerdi.

Ancak ne yazık ki, özellikle son yıllarda bu kuralın unutulmaya başlandığını, sadece komşu ülkelerle değil, dünyanın diğer devletleri ile de sorunlar yaşanır hale gelindiğini görmekte ve izlemekteyiz.

Neredeyse tüm dünyayı karşımıza almış gibiyiz.

Önce şöyle bir çevremize bakalım?…

Komşularımızla iyi, sıcak ve dostane ilişkimizin olduğu hangi ülkeyi gösterebiliriz?.

Sanıyorum ki hiçbir ülkeyi işaret etmemiz mümkün değildir.

Aynı soruyu birde komşularımız dışındaki diğer ülkeler için sorduğumuzda alacağımız yanıt hiçte farklı olmayacaktır.

Ortadoğu ülkelerinin hemen tamamı ile ya sorunlar yaşanmaktadır ya da bunların menfaatini gözetmemize rağmen onlar tarafından dost olarak görülmemelerine bize karşı tutum ve davranış içinde olmalarına engel olunamamaktadır.

Başlangıçta Avrupa Topluluğu olan ve daha sonrada Avrupa Birliği adını alan birliğe katılmamız için ne tür çabalar sarf edildiği belleklerimizde hala bütün tazeliği ile durmaktadır. Öyle ki; AB’ye gireceğimiz umut ve beklentisi ile gündüz gözüyle Kızılay’da havai fişekler atmak suretiyle, gerçekleşmeyecek olan bir hayalin kutlaması bile yapılmış idi.

AB’ye girebilmek için istedi yasalarımızda, anayasamızda değişiklikler yapıldı, her türlü istekler yerine getirildi.

Tek taraflı olarak gümrük birliği anlaşması imzalandı.

ABD’nin, Ortadoğu stratejisinin yaşama geçirilmesi için hazırlanan BOP projesinin eş başkanı olma görevi üstlenildi.

İşte yıllar yılı bu doğrultuda dış politikamızı yönlendirip uygulama yoluna gidildikten sonra, son zamanlarda batı dünyasından kopma, başta komşu ülkeler olmak üzere dünyanın hemen hemen birçok ülkesi ile sorunlu hale gelebilme sonucunu doğuracak olan eylem ve davranışlarda bulunmaya başlandığını görmekteyiz.

“16 Nisan’da yapılacak olan halkoylamasında EVET oylarının daha fazla çıkabilmesi için, yabancı ülkelerle sorunlar yaşanmasının yolunu açacak eylem ve davranışlarda bulunulmakta, bu doğrultuda konuşmalar yapılmaktadır.”

Artık dostluklar, dış ilişkilerdeki karşılıklı çıkarlar göz ardı edilmeye, buna mukabil içe dönük hesaplar yapılmak suretiyle dış politikaya yön verilmek istenmektedir.

Son günlerdeki gelişmelere baktığımızda bu husus açıkça kendini göstermektedir.

“Öfkeyle kalkan zararla oturur” özdeyişi unutulmuş görünmektedir.

“ ..Ey..” diye başlayan söylemlerle dünya devletlerinin büyük bir kısmını karşımıza alırsak bundan karlı değil zararlı çıkılacağını unutmamak gerekir.

Yine bugün yaklaşmak istediğimiz Ortadoğu coğrafyasındaki ülkelerin hemen tamamının, uluslararası sorunlarımızın çözümü konusunda bir gün dahi Türkiye’nin yanında yer almadıklarını da unutmamak gerekir.

Kişisel hesaplar ve beklentiler uğruna, ya da yanlış değerlendirmeler sonucu dış ilişkilerde gerginliğe yol açacak söylemlerden hızla kaçınmak gerekir. “Keskin sirke küpüne zarar verir” özdeyişini unutmadan, sadece ve sadece ülke yararı göz önünde tutulmak suretiyle adımlar atılmalı kararlar alınmalıdır.

“Diliyoruz ki; 16 Nisanda yapılacak referandum için, bu zorunluluk görmezden gelinmez, ateşle oynanmaz ve ülkemiz açısından doğru ve yararlı olan yapılır, sağduyu ve aklı selim egemen olur…”
nabiinal@hotmail.com

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER