Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Sözleri savurduk rüzgara…

Ve bekledik ‘belki’ diye…

Ve bekledik ‘belki’ diye…

‘Uzun Çarşı Sokak Sağlıklaştırma ve Cephe İyileştirme’ adı altında farklı dönemlerde hayata geçen, geçirilen projelerin kalabalığından sıyrılıp ‘ne zaman’ final yaparız bilinmez ama, eldeki çarşının zeminden tavana olan bakımsızlığı, yıllar içinde verilen sözlerin ne kadarının rüzgara savrulduğunun da bir karşılığı olsa gerek!

Kültür ve Turizm Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın ‘Taşınmaz Kültür Varlıklarının Gruplandırılması, Bakım ve Onarımları’ başlığında paylaştığı 660 nolu İlke Kararı’nda paylaştığı bir ifade var. Kurul, orada der ki… “Taşınmaz kültür varlıklarının korunmasında en önemli sorun, yapılacak müdahalenin niteliğidir. Her yapının kendine özgü sorunları olduğu için, tüm yapıları kapsayacak ve müdahale biçimini belirleyecek genel sınıflandırmaların uygulamada yanlış sonuçlar verdiği saptanmıştır…”
Antakya’nın geleneksel ekonomisinin en canlı örneği Uzun Çarşı için uzun zamandır üzerinde çalışılan, ancak ardından rafa kalkan projeler bu anlamda önemli! Zira sorulan ve cevap beklenen soru oldukça net! Burada yapılmak istenen, sadece yapının yaşamını sürdürmesini amaçlayan, tasarımda, malzemede, strüktürde, mimari ögelerde değişiklik gerektirmeyen müdahaleler (çatı aktarımı, oluk onarımı, boya-badana vb.) mi, yoksa… Yapının yaşamını sürdürmesini amaçlayan, tasarımda, malzemede, strüktürde ve mimari ögelerde değişiklik gerektiren müdahaleler mi? Çünkü her iki halde de izlenecek yol birbirinden oldukça uzak noktalara düşüyor. Bu da gösterilmesi gereken hassasiyetin boyutuna etki ediyor.
-NEREDEYİZ?-
Tarihler 2012’yi gösterirken, Uzun Çarşı Üst Örtü Cephe İyileştirme ve Sağlıklaştırma Projesi’ni hayata geçiren dönemin Antakya Belediyesi’nin, o zamandan bu zamana kalan ‘yarım kalmış çalışmasının’ parçaları hala gündelik hayatımızın vazgeçilmez (!) birer parçası durumunda. Dünya’nın ‘ışıklandırılmış’ ilk caddesi ünvanlı, ancak bugün betonarme binaların işgalindeki Kurtuluş Caddesi’nden Tayfur Sökmen Caddesi girişi arasında kalan 90 metrelik 1. etap kısmın restorasyon projesinin ihale sürecinin tamamlayıp ‘Yaptım-Oldu’ diyenlerin ardından mı? Bugün sahnede başkaları var ve artık başka bir proje gündemde! İfade edilene göre, Kültür ve Turizm Bakanlığı uhdesindeki çalışmaların 2019 yılının ilk aylarında bitirilmesi gerekiyor! Peki, biter mi?
-ELEŞTİRİLER-
Kültür ve Turizm Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın ‘Taşınmaz Kültür Varlıklarının Gruplandırılması, Bakım ve Onarımları’ başlığında paylaştığı bir diğer dikkat çeken saptama şöyle:
“Yapının günümüze ulaşmış sosyo-kültürel ve tarihi kimliğini oluşturan mekansal, biçimsel ve yapısal özellikleri ve çevre içindeki özgün konumu korunacaktır. Bu işlemlerde, yapının mevcut fiziksel durumuna göre müdahalenin biçimi ve nitelikleri koruma kurulunca saptanacaktır.”
Görüşlerini paylaşan yaşlı bir Antakyalının ifadesi, biraz da bu son tespit ışığında…
“Burada, şu an mevcut olan da, öncesinde yapılmış olan da ve yapılması ihtimal dahilinde olup örneklenen de bana göre bu kentin bu gelenekselini taşıyacak çalışmalar değil. Bir kere, çoğunuz fark etmiyor olabilir ama, çarşı içinde ilerlerken, aslında üst plastik örtünün kapattığı tarihi bazı evler var, tarihi bir doku var, ki bunlar bu çarşının asıl zenginliği. Ama ne yapıyoruz? ‘Üst Örtü’ çalışması altında tavanı aşağı çekip, bu muhteşem görseli de o plastik tavanın dışına atıyoruz. Kendi kendimizden eksiltiyoruz, ama fark etmiyoruz. Keşke bu tür bir çalışmayı ne yerel idarelerin inisiyatifine ne de Bakanlığın Ankara ofislerinin dört duvarı arasına sıkıştırmadan yapabilsek.
Burada istenen ne? Bu kenti cazibeli bir hale getirmek, değil mi? O zaman bu tür bir projelendirme işini niye ulusal bir hale getirmiyoruz? Bırakalım ortaya birden fazla örnek çıksın, projeler yarışsın, ülke bu çarşıyı ve alacağı son hali konuşsun, ama finalde de ‘ana projeyi’ bu kent halkı seçsin. Zor değil. İstenirse çok rahat hayata geçirilebilecek bir durum.
Ben ne o yıllar öncesinden yapılanı sevdim ne de bugün bir iki dükkâna giydirdikleri taş elbiseyi! İlki demir yığını, ikincisi ise garip bir AVM havası yaratmış o daracık alandaki görseliyle. Ama herkes alkışlamış, hazırlayanlar da memnun, ‘tamam’ demiş! Ne diyelim ki… Allah hayırlı etsin! Alkışlayana da, onay alıp Ankara’ya mutlu dönene de!”
-SADECE ÇARŞI MI?-
Bugün Antakya Uzun Çarşı için gündeme gelen ‘nasıl olmalı?’ sorusuna cevabı Ankara mı verir yoksa kent halkı mı, henüz net değil! Ancak, şu ana kadar ‘yap-boz’ tahtasına çevrilen ve son olarak Bakanlık nezdinde projelendirilen Uzun Çarşı’nın yaşadığı karmaşanın çok daha fazlasını bu kent yaşıyor. Zira tescilli yüzlerce taş ve ahşap yapısından geriye ne kaldı ya da kalanlar ne halde, çok fazla bilinmiyor! Bilinen tek şey, bu konuda sorumlu yerel idarelerin ve kent idarecilerin, tarihi Antakya evlerinin üzerine son yıllarda artık daha fazla astığı ‘DİKKAT… BU YAPI TEHLİKE ARZ ETMEKTEDİR’ yazısı!
-YAPILMAYANLAR-
Peki, bu kente etiketlenen bu çok düşündüren uyarıya dair bizlerin dünden bugüne değişmeyen tespiti mi? Oldukça net… Okuyalım mı?
“Huzur (!) veren mavi bir tonda yazılmış tüm bu kelimelerin altına ‘Antakya Belediyesi’ diye imza atılmış ve anlatıla gelen hikayenin sonuna ‘Nokta’ konmuş, ki bundan sonrası için Allah’a emanet kısmının başladığına işaret edilmiş! Allah’a emanet yaşamlar… Allah’a emanet yapılar… Kul denene bir şey kalmamış anlaşılan! Yüklenen sorumluluk da bu şekilde üst üste yığılmış, yığıldıkça birikmiş, ardından da unutulmuş… Anlaşılan bitmiş, gitmiş! Zaten bir varmış bir yokmuş! ‘Evvel zaman içinde…’ diye anlatılana karışmış! Sahi, kerevetine kim çıkmış? Mutlu son kime ait olmuş? Mutlu son var mıymış? Açık açık söylemek gerekirse, ki bu benim kişisel fikrim, böylesi tarihi ve kültürel bir kentte belediyecilik yapmak zordur… Hem de çok zor… Biraz da bu yüzden, yapamayanlar, ‘YAPAMIYORUM’ deme özgürlüğüne sonuna kadar sahip olabilmeliler… Demem o ki, özgürler, ki DESİNLER ve KURTULSUNLAR ! En azından bir yapacak, yapabilecek, en azından yapmayı deneyecek birileri gelsin yerlerine!
Gelecekler de, eldekini Allah’a emanet etmek yerine çözüm üretsin ama… Tek tek yıkılan, tek tek ÇÖKEN, tek tek kaybolan bir kent adına yitip giden hikâyeye bir ek yapsın… Betondan yükseltilen batı Antakya’nın çok öncesinde var olan doğusu adına bir şeyleri omuzlasın… Etrafa dağılan, dağılmaya devam eden parçaları toparlayıp bir araya getirsin…
Sahi, çok mu zor? Bunu yapmak çok mu zor? Kanunla, belediyeler bünyesinde kurulan Koruma Uygulama ve Denetim Büroları’nın (KUDEB) Antakya evlerinin yıkılmaya yüz tutmuş binaları üzerine ‘DİKKAT… BU YAPI TEHLİKE ARZ ETMEKTEDİR…’ demekten başka şeyler yapması gerçekten bu kadar zor mu?”
-CEZASI VAR!-
Antakya’nın Uzun Çarşısı için biriken projelerden, kentin yapısal kimliğinden damlayan tarihine kadar birçok noktada eleştirilerimiz net, ancak bu eleştirileri omuzlayan Ankara’nın “Yok Olan Tescilli Yapılara İlişkin İşlemler” başlığında söylediği de…
“Korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilen yapıların herhangi bir şekilde (yıkılmaları, yanmaları, koruma kurulundan izin alınmadan yıktırılmaları vb.) yok olmalarına sebep olanlar hakkında ceza mahkemelerinde yasal soruşturma açılır.”
Şimdi soralım! Bu kent adına suçumuz ne kadar net? -Tamer Yazar-