Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da kültür-sanat

Hazırlayan (Mehmet Karasu) Haftanın

Hazırlayan (Mehmet Karasu)

Haftanın Kitabı
50 Maddede Mutluluk/Orhan Tüleylioğlu
“Mutlu son var mıdır?
Peki ya mutlu aşk?
İlk ansiklopedideki mutluluk maddesini kim yazdı?
Mutsuzluğu tanımadan mutlu olmak mümkün müdür?
Mutluluk göründüğü gibi midir?
Kişisel gelişim kitaplarıyla mutluluğu bulmak mümkün müdür?
Sahi mutluluğun herkes için geçerli bir formülü var mıdır? Orhan Tüleylioğlu tüm dünyadan dönemine damgasını vurmuş felsefecilerin, sanatçıların ve yazarların ışığında “mutluluk” kavramının peşine düşüyor. Tarih boyunca yaşamış en parlak akıllar mutluluğu nasıl tanımladı, nasıl deneyimledi ve eserlerinde nasıl ele aldı…
50 Maddede Mutluluk, bu kavrama farklı dönemlerden bambaşka isimlerin bakışıyla kendi “mutluluk” tanımınıza hiç olmadığınız kadar yaklaşmanızı sağlayacak.” (Tanıtım Bülteni)

Konuk Yazar
Çiçek Kahvesi/ Sabahattin Yalkın
Bu yazımda 2. Büyük Savaş yılları Antakya’sından resimler vermeye çalışacağım. Antakya’da üç belirgin özellik vardır. Biri köklü bir cami-mesçit kültürü…İkincisi bir kahve geleneği… Üçüncüsü ki bana göre en yaygını, havanın uygun olduğu günler piknik düşkünlüğü. Antakya ağzıyla seyran…Bir de Fransızlardan öğrendikleri bir giyim kuşam alışkanlığı… Pazar günleri en yeni elbiselerini ve esvaplarını giyer Antakyalılar. Bunun kökü Hıristiyan olan Fransızların pazar günleri, kiliselerine ailecek en iyi giyimleriyle ibadete gitmeleri. O gün ibadete ve eğlenmeye ayrılmıştır; çalışma yoktur pazar günleri. Antakyalılar da benimsemiştir bunu.
Pazar günleri, esnafın dükkanlarını kapatmaları, yeni ve temiz elbiselerini giyinip kuşanıp çarşıya ve kahveye çıkmaları o günlerden kalmadır. Antakyalı kadınlar da erkeklerine ayak uydurarak, en güzel giysilerini giyerek gezmeye çıkarlardı. Tertemiz giydirdikleri çocuklarını hiç yanlarından ayırmazlardı. Bu gezmeler konu-komşu ve akraba ziyaretleri çerçevesi içinde olurdu. Özetle çeşitli din içinde, çeşitli diller konuşan Antakyalılar pazar günlerini kendilerine ayırmışlardır.
Hıristiyanlarla Müslümanların yaşamlarında farklılıklar olması yadırganacak bir durum değildir. Ancak iklimsel olarak yazları çok sıcak olduğundan
özellikle kıt gelirli halk şehre yakın kırsal yerlere, bizim seyran dediğimiz piknik yerlerine giderlerdi. Piknik yerleri, şehir içinde Asi Kenarı, Eski Mezarlık, Cebrail Tepesi, Harabarası Bahçeleri. Habib-i neccar Dağı etekleri, Zeytinlik, Halk Bahçesi( Şimdiki park) … gibi yerlerdi. Buralarda çerez dediğimiz leblebi (Kudama), çekirdek, fındık, fıstık gibi kuru yemişler, ya da kete, külçe, kaytaz böreği, katıklı ekmek, biberli ekmek, incir- üzüm kurusu, mamun, kerebiç gibi taşınması kolay yiyecekler olurdu. Bazen çocukların isteğine uyarak züngül ve kabak tatlısı alınırdı çarşıdan. Şehir dışı yerleri ise Harbiye, Düver, Narlıca, Büdembe, Kuruyer, Şıh Hıdır (Samandağı), Çevlik, Şeyh(Şen) Köyü, Yenişehir Gölü (Reyhanlı), Karaçay, Batıayaz… aklıma gelenler. Şehir dışı yerlere kamyon veya otobüsle gidilirdi. Sabahtan akşama dek kalınacağı için sepetler dolusu çeşitli ev yemekler hazırlanırdı. Meyvesinden etine ve de çiğköfteden künefesine kadar. Çiğköfte ve künefe genellikle seyranın demirbaşları idi. İçki de eksik olmazdı; içen içerdi. Şıh Hıdır’da yatma yerleri bulunduğu için iki üç gün kalınabilinirdi. (Lise onuncu sınıfta üç arkadaş Şıh Hıdır’da bir çadır kurup 4-5 gün kalmıştık deniz kenarında).
Özellikle yaz günleri, pazarları öğle güneşi kırılınca erkekler ayrı, kadınlar ayrı dolaşma faslı başlardı Antakya caddelerinde. Dolaşma yerlerinin başında Kışla Önü, Laffut, Harabarası, Dörtayak,Eski Mezarlık Caddesi,Asi Boyu ve Park gibi yerler gelirdi. Genellikle genç insanlar, bir yerde oturmaktan daha çok bu tür dolaşmayı severlerdi. Caddelerde bu saatlerde arada sırada bir araba ya da bir kamyon geçerdi. O da dolaşanları pek rahatsız etmezdi.
Mehtaplı yaz geceleri delikanlılar Çiçek Kahvesini geçtikten sonra Harbiye’ye doğru Laffut yolunu seçerlerdi. Bunlar 5-6 kişilik arkadaş grupları olurdu. Özellikle sol görüşlü gençler buralarda rahat konuşma fırsatı bulurlardı. Herkes bağıra çağıra konuşur. Bazen bilgiç havalarına girer, felsefe parçalarlardı. Bazı gruplar futbol maçı gevezelikleri içinde, incir çekirdeğini doldurmayacak tartışmalardan yukarı çıkamazlardı. Her okuyan gencin kendine uygun arkadaş topluluğu vardı. Herkes kimin ne olduğunu bilirdi. Ve de herkes her yerde görünmezdi.
O yıllarda hemen her mahallenin bir kahvesi olurdu. Başta mahallenin eşrafından ileri gelenler, esnaf sınıfından kimseler, hoş sohbet olan bazı müşteriler kahvenin gediklileri idiler. Nargile içenlerin, oyun oynayanların, sohbet edenlerin ayrı ayrı yerleri, köşeleri vardı. Meddah benzeri orta oyuncular, eğlenceli sohbetleri olan kimseler de bulunurdu bukahvelerde. Ben bunlardan İncili Cemil denilen adamı, bir de İpek Hoca’yı tanıdım, onları dinledim. İpek Hoca Mevlut okur gibi Antakya yemeklerini saya saya ilginç türküler söyler, maniler okur, herkesi gülmekten kırar geçirirdi. Eğlenceyi seven Antakya erkeklerinin Sıra Gezmeleri olurdu belli gecelerde. O gecelerde Fincan Oyunu oynanır, yenilen ekibe Cille düzülürdü. Bunlar alay edici maniler, yergiler olurdu. Çoğunu cilleciler anında uydururdu. İpek Hoca Sıra Geceleri’nin ve cille düzmenin ustası ve vazgeçilmez adamı idi. Cilleciler, yergide bulunacağı kimselere uygun sözler uydurmak zorunda olduğu için biraz bilgili, zeki kimselerdi. Antakya’nın yerlisi olan bu kimseler, komik adamları ve komik olayları iyi bildikleri için, onları geceye uygulamayı başarı ile yaparlardı. Makamlardan, türkülerden, demelerden haberli kişilerdi. Bunlar bir tür doğaçlama ustası idiler…
Yukarda sözünü ettiğim kahvelere, gençler ellerini kollarını sallayarak giremez, istediklere yere geçip oturamazlardı. Antakya’da semt kahveleri yanında, yetişkinlerin gittikleri Libyeli Kahve(Asi kıyısı, Ada’nın karşısında) , Camlı Kahve(Papaloz’un Kahvesi derlerdi), Asmalı Kahve( Lise yolu üzerinde), Affan Kahvesi (Sahillilerin), Kurtuluş Caddesinde üç dört kahve, Dörtayak’ta Hallut’un ve Vahit Semek’in kahvesi, daha aşağıda Hünkâr Köşesi Kahvesi, Meydan Pazarı’nda Meydan Kahvesi aklımda kalanlar. Bir de Uzunçarşı’nın ortasında bir kahve vardı. Gençler bu kahvelere pek gitmezlerdi. Onların gittiği Halkevi’ nin Park bitişiğindeki yazlık Kahve ile Asi’nin kenarındaki Çiçek Kahvesi idi. Ayrıca Camlı Kahve’nin bir köşesinde bilardo masaları olduğu için gençler oraya da giderlerdi.
Bildiğim ve yaşadığım Çiçek Kahvesi, Fransız Kışlası’nı 100 metre kadar geçtikten sonra, Harbiye yolu üzerinde, Asi kenarında yazlık bir bahçeydi; Çiçek Bahçesi de denirdi. Burası Fransız Zamanı yazlık bir gazinoymuş; Danslı, müzikli bir eğlence yeri. Doktorun Yeri (Basil Huri) diye söylenirmiş hep. İşletmecisi de bir Hıristiyan olan Yakup Tatros Efendi imiş. Ben o günleri bilmem. Ancak ortaokul ve Lise yıllarımda burası yazın çalışan bir kahveydi. Kadınlı erkekli ailelerin, genç insanların sıkça göründüğü yazlık bir bahçe… Lise öğrencileri, öğretmenlerin de sık sık uğradıkları bu yere ilkin çekinerek girmeye başladılar. Sonra bu çekingenlik kalmadı. Don-durma, birkaç çeşit şerbet, gazoz, ıhlamur, çay, kahve servisi yapılırdı genelde. Ancak en meşhur ikramı, haytalı idi. Herkes kısa zamanda soğuk soğuk yenilen bu bir tür sulu muhallebiyi çok tutmuştu. Zamanla haytalısına tavla oynama modası başladı. Haydi Çiçek Kahvesine gidelim! sözleri, haydi haytalıya gidelim! e dönüşmüştü. Ancak bu fasıldan daha önemlisi, gençlik esintileri idi. Kızlarla erkekler arasında yarı kaçamak, yarı diklemeç bakışlar, çeşitli espriler içinde romantik aşklar doğururdu. Şimdi hepsi birer anıdan öteye gitmeyen birer puslu resim belleğimde… Şişman Naim, o sinirli garson arka arkaya istenen haytalılara zar-zor ulaşıp kanter içinde kalırken, patronun Antakya Arapçası ile aman çabuk ol anlamına “ Yalla Naim, fisah kavvam… “ demesi, onu deli ederdi. Naim’in küfürleri hep ansığımda… Asi’nin sır saklayan suları bunları alıp nerelere götürdü dersiniz? Ah bre Antakya…

Haftanın Şiiri
Her Karşılaşma Bir Veda/ Orhan TÜLEYLİOĞLU

gözyaşları henüz ödenmemiş
maskeli bir oyunda
sonları koşan
soluğuma yerleşmiş bu bahar
ama her şey ne kadar dağınık
bazen ezberlenmiş
bir hüzün koyuluğunda

bütün kapılar kapanıyor yarına
sessizliğe ödeniyorum
bir mevsimi teşhis ediyorum
cesetler arasında

her karşılaşma bir veda
benim için bir son daha ekle aşka

Haftanın Sanat Gündemi
Okuma araştırması! Türkiye ne kadar kitap okuyor?
Türkiye Yayıncılar Birliği öncülüğünde hayata geçirilen ve Türkiye’de okuma kültürüne yönelik bugüne kadar yapılan en kapsamlı projelerden biri olan OKUYAY Platformu’nun tanıtım ve basın toplantısı geçtiğimiz hafta yapıldı.
Yapı Kredi Kültür Sanat Loca’da düzenlenen toplantıda, KONDA Araştırma ve Danışmanlık tarafından proje kapsamında yürütülen Türkiye Okuma Kültürü Araştırması 2019’nun raporu ve OKUYAY Platformu’nun pilot projelerini yürüteceği 4 bölge paylaşıldı. OKUYAY Platformu’nun yaptırdığı Türkiye STK Haritalaması Araştırması doğrultusunda belirlenen bölgeler İstanbul, Ankara, Adana ve Samsun oldu.
Okuyan sayısı artıyor
Okuma Kültürü Araştırması 2019 sonuçlarının detaylı sunumunu katılımcılarla paylaştılar. Sonuçlar, KONDA’nın önceki araştırmalarıyla karşılaştırıldığında “Okuyorum” yanıtı verenlerin çarpıcı biçimde artmış olmasının okuma kültürü için olumlu bir gösterge olduğunu; Türkiye toplumunun okumanın önemini benimsediğini; okumanın gelişmesi için yapılması gerekenlerin ne olduğunu anladığını ve bu doğrulara göre hareket etme eğiliminin arttığını ortaya koyuyor.
Yüzde 30’dan yüzde 64’e çıktı
Araştırma şirketinin 2008’de yaptığı ankette, katılımcıların yüzde 70’i net bir şekilde kitap okumadığını belirtirken, yeni araştırmada bu oran yüzde 36’ya düştü.
Son 3 ayda en az bir kitap okuduğunu belirtenlerin oranı ise yüzde 30’dan yüzde 64’e çıktı. Araştırma Türkiye’nin ortalamada 3 ayda 2.7 kitap okuduğunu ve bu sayının “Okuyanlar” kümesinde 4.2 kitaba çıktığını ortaya çıkardı.

Çukurova 13. Kitap Fuarı için geri sayım başladı
Bu yıl 13’üncüsü düzenlenecek Çukurova Kitap Fuarı içi geri sayım başladı.
TÜYAP Adana Fuarcılık A.Ş. tarafından, Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliği, Adana Valiliği, Adana Büyükşehir Belediyesi ve Çufaş Çukurova Fuarcılık A.Ş. desteği ile düzenlenen Çukurova 13. Kitap Fuarı, 4-12 Ocak 2020 tarihleri arasında TÜYAP Adana Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek.

Sabahattin Kudret Aksal Yazın Ödülü 2020
Yazınımıza kazandırdığı yapıtlar ve yetiştirdiği öğrenciler ile kültür dünyamızda seçkin bir yer tutan Sabahattin Kudret Aksal adına, ailesi tarafından oluşturulan “Sabahattin Kudret Aksal Yazın Ödülü”nün ikincisi, Aksal’ın doğumunun 100. yılı olan 2020’de Tiyatro Oyunu dalında verilecektir.
Ödüle, sahnelenmemiş olmak koşuluyla, Türkçe yazılmış, kitap olarak basılı ya da dosya halindeki en çok iki özgün oyun ile (uyarlama metinler kabul edilmeyecektir) başvurulabilir.
Birden çok oyunun yer aldığı bir kitap ile katılma durumunda hangi oyunların ödüle aday olduğu belirtilecektir. Ödüle katılabilmek için 18 Yaşını bitirmiş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak gerekir.
Ödül tutarı 6.000 TL.dır. Prof. Dr. Suat Özturna, Ceren Ercan, Dilek Tekintaş, Cengiz Korucu, Turgay Kantürk, Uğurtan Atakan ve aile adına Selçuk Bütün’den oluşan seçici kurul, gerekirse ödülü en çok iki yapıt arasında paylaştırabilecektir.
Ödüle gönderilecek oyunlar 15 Şubat 2020 tarihine kadar 8 kopya olarak ödüle katılmak istendiğine ilişkin imzalı bir belge ve iletişim bilgileri (Telefon, adres, e-posta adresi) ile birlikte aşağıdaki posta kutusuna sadece PTT KARGO ile gönderilecektir. Postadaki gecikmeler kabul edilmez.
Adres: Sadece PTT Kargo!
Lütfü Selçuk Bütün
PK. 28 PTT Fenerbahçe Şubesi
Kadıköy İstanbul

Dünyaca ünlü yazar Amin Maalouf: Dedem Atatürk hayranı olduğu için kızının adını Kemal koydu
Dünyaca ünlü Lübnan’lı yazar Amin Maalouf, son söyleşisinde dedesinin Mustafa Kemal Atatürk’e hayran olduğunu bu sebepten de teyzesinin isminin Kemal olduğunu anlattı.
Dünyaca ünlü yazar Amin Maalouf: Dedem Atatürk hayranı olduğu için kızının adını Kemal koydu
Yolların Başlangıcı, Uzaktan Aşk ve Afrikalı Leo gibi kitapların başarılı yazar Amin Maalouf, Habertürk’e verdiği röportajda ailesi hakkında bilinmeyen bir gerçeği ortaya çıkardı.
“ATATÜRK’TEN ETKİLENEN DEDEM KIZINA KEMAL ADINI VERMİŞ”
Dedesinin ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’e hayran olduğunu söyleyen dünyaca ünlü yazar, “Dedem Atatürk’ten çok etkilenmiş. 1921’de karısı yani büyük annem hamile kalınca çocuğuna Kemal adını vermeye karar vermiş. Herkese de oğluna Atatürk’ün şerefine ‘Kemal’ adını vereceğini söylemiş. 1921 Aralık’ında doğum gerçeklemiş ama kızı olmuş. Büyükbabam fikrini değiştirmek istemediği ve inatçı olduğu için kızına da Kemal adını vermiş. Çok sevdiğim teyzem Kemal hep sıkıntı yaşadığını anlatırdı. Tanımayanlar bay Kemal diye mektup yolluyorlarmış ama müthiş bir kadın” dedi.

Bir Portre
Amın Maalouf
Amin Maalouf 1949 yılında Lübnan’da doğdu. Hristiyan bir ailenin çocuğu olan Maalouf, ekonomi ve toplumbilim eğitimi gördü ve ardından gazeteciliğe başladı. 1976 yılından beri Paris’te yaşıyor. Çeşitli yayın organlarında köşe yazarlığı ve yöneticilik yapan yazar, artık sadece kitaplarını yazıyor.
Amin Maalouf, yapıtlarında çok iyi tanıdığı Asya ve Akdeniz çevresi kültürlerinin söylencelerini başarıyla işliyor. Ünlü yazar, 1983’te yayınlanan “Arapların Gözüyle Haçlılar” kitabıyla adını duyurdu. 1986’da yayınlanan “Afrikalı Leo” ile Fransız-Arap Dostluk Ödülü’nü kazandı. 1993’te basılan “Tanios Kayası” ise ona Goncourt Ödülü’nü kazandırdı ve kitapları hemen tüm dünyada birçok dile çevrildi milyonlarca sattı.

2019’dan Seçtiklerim
1.Beni Kör Kuyularda, Hasan Ali Toptaş, Everest
2.Çağ Geçitleri, Murathan Mungan, Metis
3.Tarihi Kırıntılar, Barış Bıçakçı, İletişim
4.Balyozla Balık Avı, Cemil Kavukçu, Can
5.Otların Uğultusu Altında, Şükrü Erbaş, Kırmızı Kedi
6.Uygarlıkların Batışı, Amin Maalouf, çev.: Ali Berktay, YKY
7.Rüzgâr Bizi Götürecek, Füruğ Ferruhzad, YKY
8.Ay Eskir Gün Işırken, Fadime Uslu, Can
9.Devran, Selahattin Demirtaş, İletişim
10.Karanlıkta, Fatih Baha Aydın, Everest