Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da kültür sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Haftanın

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Haftanın Kitabı
Yazınımız dilimiz / Ahmet Miskioğlu
Türk Dili Dergisi Yayınları
“Harf Devrimi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 5’inci yıl dönümünün ardından 1 Kasım 1928 tarihinde, Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkındaki teklif edilen kanunun kabul edilmesi ve yeni Türk Alfabesi’nin geliştirilip benimsenmesi sürecidir.”
Mustafa Kemal, yeni alfabeyi Dilci İbrahim Necmi Dilmen’den öğrenmiş, 4-5 Ağustos 1928 gecesi Başbakan İsmet İnönü’ye yeni harflerle mektup yazmıştı. 9-10 Ağustos akşamı Sarayburnu’nda düzenlenen bir dinletide Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün yeni harflerle yazdığı açıklamayı yüksek sesle okudu:
“Arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim güzel, ahenkli, zengin dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Yüzyıllardan bu yana kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak, bunu anlamak zorundasınız. Anladığımızın belirtilerine yakın gelecekte bütün dünya tanık olacaktır. Buna kesinlikle inanıyorum.”
Atatürk, aynı gece Sarayburnu’nda halka şunları söylemiştir:
“Bugün yapmak zorunda bulunduğumuz çok değerli bir iş daha vardır: Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmek… Kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya, bütün yurttaşlara öğretiniz… Bunu yurtseverlik, ulusseverlik görevi biliniz. Bu görevi yaparken düşününüz ki bir ulusun, bir sosyal topluluğun yüzde onu ancak okuma yazma bilir, yüzde doksanı bilmezse, bundan insan olanların utanması gerek.”
Dilci, yazar Ahmet Miskioğlu; 12 Eylül darbecilerinin, Türk Dil Kurumu’nu kapatmaları üzerine, Türk Dili Dergisi’ni, ölünceye dek, tam 28 yıl aralıksız çıkararak; bu alanda öne çıkan isimlerden oldu.
“9 Kasım 1924 Antakya doğumlu yazar, İÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden diploma; Fransız Filolojisi Bölümü’nden de sertifika aldı. Çeşitli kurumlarda; edebiyat öğretmeni, öğretim üyesi, Türkçe Bölümü Başkanı olarak görev yaptı. İlk yazısı, 21 Nisan 1944’te Antakya’nın Atayolu gazetesinde çıktı. Ayrıca Varlık, Yula, kendi çıkardığı Gökçeyazın (O nedenle, MEB soruşturma açtı.), Alkım, Cumhuriyet ile Türk Dili Dergisi’nde şiir ve yazıları yayımlandı. 1964’te Türk Dil Kurumu Ödülü’nü kazandı. Dağlarca’yla alınan karar 1983’te emekli olduğunda; sık sık bir araya geldiği Fazıl Hüsnü Dağlarca’yla Türk Dili Dergisi’ni çıkarmaya karar verdi. O günleri; kendisiyle röportaj yapan Kadir İncesu’ya şöyle anlatmıştı: ‘Derginin kaydını yaptırıp çıkartmak istedik; izin vermediler. Çünkü Türk Dil Kurumu yeni kapatılmıştı. ’TDK’nin ilkelerini yürütmek için çıkarıyoruz’, dediğimiz için izin vermiyorlardı. 1987’de izin çıktı, ilk sayımız Temmuz’da basıldı. Bu sayıda Dağlarca, Berke Vardar, Bedia Akarsu, Nermi Uygur, Emin Özdemir, İlhan Selçuk, Ali Sirmen, Ercan Özgür, Mahir Ünlü, Naim Tirali, Behzat Ay, Arslan Kaynardağ, Arat Ovalı’nın yazıları yer alıyordu.’
Başlangıçta herkeste “Üç sayı sonra kapanır.” kaygısı olduğunu dile getiren, bu uğurda Antakya’daki babasından kalma evi satarak; “Şu anda bankada derginin 50 yıllık gideri hazır.” dediğini söyleyen Miskioğlu, TDD’nin ilkelerine ilişkin de şöyle konuşmuştu: “İlkelerimiz; Türk dili özleşmeli, Türk dili Türkçe sözcüklerle bezenmelidir. Özetlersek; bizim ana ilkemiz, Türkçe karşılığı bulunan yabancı sözcük kullanmamaktır.” (Kaynak Yeniçağ Gazetesi)

Konuk Yazar
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na Çağrı ‘Memleket Edebiyatı’/Feridun ANDAÇ
Hikmet Birand’ın Anadolu Manzaraları, Alıç Ağacı ile Sohbetler’i başucu kitaplarımdandır. Bunlara her döndüğümde, yurdumuzun birçok köşesine yolculuğa çıkarım.
Hacim olarak öyle kapsamlı olmasalar da, duygu/düşünce yoğunluğu benzersiz bu kitapların bendeki imgesini birçok dostumla paylaştığım gibi, çok kez de yazmışımdır.
Birand’ın yazdıklarında çekici olan, yurt parçasının her adımında doğanın ne denli önemlice bir yer tuttuğudur.
Yazarımız bunu öylesine etkili biçimde kaleme alır ki, döne döne okuduğunuz gibi, bir an o evrenin içinde yaşamak duygusuna kapılırsınız.
Bir yerin anlamı kadar, aidiyet duygusunun tanınması/tanımlanmasında bu türden kitapların yararına inanırım.
Her şeyin çözüldüğü, değerlerin altüst olduğu bir dünyada, yurtseverlik duygusunun çok daha gerekli olduğunu kimseyle tartışmam bile.
Bu duygu ki, bizlerin varoluşunun anlamıdır. Dilin, kültürün geçtiği bütün ırmaklar yerin anlamıyla değer kazanır.
Geçen gün, İspanyol yönetmen Carlos Saura’nın Buńuel ve Süleyman’ın Masası filmini yeniden DVD’den izlerken, bu duygunun izlerinden yürüdüm gene.
Yurdunun üç asi rengini filminde buluşturan Saura, bir yerin anlamının gerçekliğini öylesine derinden yansıtıyordu ki, ondaki aidiyet duygusunun izlerine tutulu kalıyordunuz.
Önce İspanyol, sonra dünya yurttaşı bir sanatçının anlattıklarıyla yol alırken, yaşadığınız yerin değerlerine dönmeniz kaçınılmaz.
Edebiyatımızın yeniden biçimlenme dönemi, yani Cumhuriyet’in kuruluşu sonrası, şiirde, düzyazıda yeni açılımlar getirmiştir.
İmlediğim süreçte ‘memleket edebiyatı’ diye nitelendirebileceğimiz bir oluşumun en güzel örneklerine tanık oluruz. Yurdumuzun dört bir köşesinden edebiyatımızda filize duran yazarların yazdıklarıyla, bilincimizde yurdu tanıma düşüncesi biçimlenir.
Dışarıdan bakma düşüncesinin yerini, içeriden bakış/gözlem/dile getirme alır. Edebiyatın toplumsallaşma sürecidir bu başlangıcın getirdikleri.
Ne yanıyla bakarsak bakalım, yazının ucuyla yaptığımız yolculuklarda, tanımanın getirdiği çağrının sesine kulak veririz. Bize gösterilen/anlatılan dünyanın belleğimizdeki izleri silinmez. Cahit Külebi’nin “Hikâye”si, Kemalettin Kamu’nun “Bingöl Çobanları” şiirleri bellekten nasıl silinebilir? Reşat Nuri Güntekin’in Anadolu Notları’na ne demeli peki? Ya Halikarnas Balıkçısı’nın yazdıkları? Mavi Sürgün, bir başına yurt romanı değil midir? Abbas Sayar’ın Yılkı Atı, bir benzeri yazılamayan roman olarak kitaplığımızda yerini almadı mı? Talip Apaydın’ın Yoz Davar’ı da öyle değil mi? Yaşar Kemal’in yarattığı ‘anakara’, bu yurt coğrafyasının renklerini içermez mi?
Edebiyat haritasında yolculuğa çıktığımızda yurt kitaplığımızın ne denli zengin olduğunu gözleriz. Tanımak, anlamak, öğrenmek adına böylesi bir birikime yüzümüzü dönmemiz kaçınılmaz gibi geliyor bana.
Yurtseverlik bilincinin belleklerde yer etmesi, üzerinde yaşadığımız yerin değerini bilmemiz için, bir yurt kitaplığı kurmanın gerekliliğinden de söz etmek isterim burada, sevgili okurum.
Elimin altındaki kitaplara dönüp baktığımda, bunun zamanı gelip de geçiyor. İnsanımıza kendi yurdunu tanıma bilincini aşılamadığımız sürece, yapılagelen edebiyatın kapılarını da açmamız mümkün olamayacak. Ne dersiniz?
İşte bu noktada şu geliyor aklımıza ister istemez:
Bir başlama noktası olarak neden her kentin öyküsünü bir yazara yazdırmıyoruz? Yazarlar doğdukları, yaşadıkları kentleri yazmalıdırlar. Buna Kültür ve Turizm Bakanlığı da öncülük etmelidir. Bunun nasıl olabileceğini de bir sonraki yazımda dile getireceğim sevgili okurum. (Aydınlık)

Haftanın Şiiri
Türkçe Katında Yaşamak/ Fazıl Hüsnü Dağlarca
Seslenir seni bana “sonsuz”
Der ki çoğal,
Der ki uzan mutluluğuna
Usun, iyiliğin, doğruluğun,
Bir bilinmeyenden
Bir bilinene dek
Türkçe, var olduğumuz.

Türkçe, nice desem seni,
Onca güzelim.
Görünmek, derinleşmek,
Dolmak;
Seni düşünürüm, düşünürüm,
yarı karanlıklarda, dal,
Anlarım onca.

Bir bölü beş, bir bölü dokuz,
Bir bölü bin üç:
Ayrılık anlamların öylesine azar azar dağılır,
Ta doğudaki balık,
Duyar kokusunu
Ta batıdaki yoncanın.

Seslenir seni bana yakın uzak,
Yeryüzü mavisinden gökyüzü yeşiline,
Tutsak uluslar var ya geceler boyu
Onlar için,
Yitik özgürlükler için,
Türkçe, haykırmak.

O süre yaradılış dar iken
Düz iken, yassı iken,
Daha’lar,
Daha’lar,
Daha’lar daha’lara karışmış,
Sınırsızlığın getirmiş yarınları.

Konuşamaz iken, o yusyuvarlakta,
Diyemez iken,
Artısı eksisi almış götürmüş
Toprağın bitkilerden arta kalan sağlığını,
Sıcak uzun
Bir kişiler geleceğine.

Seslenir seni bana bir duru su,
İçinde masallar, uygarlıklar saklıyan,
Eski ozanlar kazımış ilk yazıları ilk anıtlara,
Yankılanır
Alandan alana, uçsuz bucaksız,
Evrenden akınlarının uğultusu.

Ama bağışla beni, unutmuşum,
Yıldızını, güneşini, ayını, utanmadan.
Öyle köksüz günlerim gelmiş
bozkır çadırlarında çırılçıplak,
Unutmuşum ana demesini bile,
Öykünmüşüm türküsünü ellerin,
Ağzıma bir kara düşmüş, bağışla beni.

İşte and içiyorum,
Bütün ölüler adına,
Bütün gençler, bütün doğacak çocuklar adına,
Varacağım deyişine gündüz gündüz,
Varacağım Tanrı’ya dek,
Soluğumda soluğun.

Seslenir seni bana “ova”m, “dağ”ım,
Nere gitsem bulur beni arınmış.
Bir çağ ki akar ötelere,
Bir ak.. ki yüce atalar, bir al.. ki ulu oğullar,
Türkçem, benim ses bayrağım…

Haftanın Sanat Gündemi
2020 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü sahipleri belli oldu
2020 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü sahipleri açıklandı. Ödül müzik alanında Özdemir Erdoğan’a, sinema alanında Derviş Zaim’e verildi.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, “2020 Yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri” verilecek isimler belirlendi.
Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri kapsamında bu yıl koleksiyoner Mehmet Çebi ödüle layık görülürken, “vefa” ödülünün de Necmeddin Okyay’a verilmesi kararlaştırıldı.
Bu yıl “kültür tarihi” ödülüne Sadettin Ökten, “sosyal bilimler” ödülüne İsmail Kara, “edebiyat” ödülüne İbrahim Tenekeci, “sinema” ödülüne Derviş Zaim, “müzik” ödülüne ise Özdemir Erdoğan layık bulundu.
Gelecek günlerde düzenlenecek “2020 Yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri” töreninde, kazanan isimler için ödüllerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından verileceği öğrenildi. (Birgün)

İlker Mumcuoğlu’na Veda
Uzun yıllardır Cumhuriyet gazetesi başta olmak üzere pek çok gazete ve dergi için bulmacalar hazırlayan, öykü yazarı TYS üyesi İlker Mumcuoğlu 1961 Balıkesir Gönen doğumluydu. 59 yaşında kalp krizinden yaşamını yitiren yazarımız, Cumhuriyet Kitap ekinde edebiyat birikimini yansıtan bulmacalar hazırlıyordu.
İlker Mumcuoğlu’nun ‘Kadıköy’den Köprüaltına Hikayeler’ başlıklı öykü kitabı Yitik Ülke Yayınları’ndan çıkmıştı. 25 yıldır Kadıköy’de yaşayan İlker Mumcuoğlu kitabında, yalın, içten bir dille kendi yaşamından izler taşıyan öyküler anlatmıştı.
İlker Mumcuoğlu’nun anısına saygıyla… (TYS)

Herkese Kitap Vakfı gençlerle buluşuyor
Herkese Kitap Vakfı, 20 Ekim 1927 Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinin yıl dönümü vesilesiyle lise öğrencilerine 10.000 (on bin) adet “Anayasa Candır” kitabı gönderdi.
Herkese Kitap Vakfı gençlerle buluşuyor
Kitap okumayı özendirmeyi, okuma alışkanlığının yaygınlaştırmak ve Türkiye’nin farklı yerlerinde yaşayan herkesin eşit şekilde kitaba ulaşmalarını sağlamak amacıyla kurulan Herkese Kitap Vakfı gençlerle buluşuyor. Vakıf, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin yıl dönümü nedeniyle lise öğrencisi gençlere 10.000 adet Anayasa Candır kitabını gönderiyor. Vakıf Başkanı Bülent Şenver’in sosyal medya hesabından duyurduğu projeyi Prof. Dr. Hamdi Yasaman, Prof. Dr. Ergun Özsunay ve Prof. Dr. Ali Cem Budak destekliyor. (Aydınlık)

Yazar Nihat Behram: Enver Gökçe’nin yüreği has şiirin cevheridir
Enver Gökçe Toplumcu Gerçekçi Şiir Ödülü’nün bu yılki sahibi Nihat Behram, “Her şeyden önce Enver Gökçe’nin yüreği, has şiirin cevheridir” diyor. (Oğuzcan Ünlü)
Şair ve yazar Nihat Behram, “Enver Gökçe Toplumcu Gerçekçi Şiir Ödülü”nün bu yılki sahibi oldu. Şair, yazar Enver Gökçe’nin doğumun 100’üncü, aramızdan ayrılışının 39’uncu yılına rastlayan bu ödül, Behram’a, “Bütün sanat yaşamını toplumcu gerçekçi ilkeye bağlı olarak sürdürmüş olması” nedeniyle verildi.

Paulo Coelho’dan İzmir’e bağış!
Brezilya’lı ünlü yazar Paulo Coelho, İzmir depremi için Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay örgütleri aracılığıyla bağış yapacağını duyurdu.
Coelho, İzmir depremine ilişkin sosyal medya hesabı üzerinden paylaşım yaptı. Coelho, Kuran’dan “Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır” ayetine yer vererek şu mesajı paylaştı:
“Tüm dayanışmam Türk arkadaşlarıma, pazartesi günü Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi aracılığıyla bağış yapacağım. Bağışın depremden etkilenen ülkeler (Türkiye ve Yunanistan) arasında nasıl dağıtılacağına RCRC karar verecektir.”
Paulo Coelho, Can Yayınlarından çıkan, Simyacı, On Bir Dakika, Hac, Veronika Ölmek İstiyor, Aldatmak ve Zahir adlı yapıtlarıyla yazınımızda en çok okunan yazarlar listesinde yer almıştır.

Bir Portre
Ahmet Miskioğlu
Yazar, yayıncı (D. 9 Kasım 1924, Antakya – Ö. 25 Ağustos 2015, İstanbul). Öykü yazarı Bekir Sıtkı Kunt’un amcası, dönemin bağımsız Hatay devletinde Millî Eğitim ve Sağlık Bakanlığı yapan Ahmet Faik Türkmen’in dayısının oğlu, Hatay’ın son aruz şairi Nafi Miskioğlu’nun oğludur. Antakya Erkek Lisesi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Fransız Filolojisi Bölümünden sertifika aldı. Bitlis, Tekirdağ ve İskenderun liselerinde edebiyat öğretmeni (1956-63); Konya Selçuk (1963-64), Balıkesir Necati Bey (1964-69), Bursa (1969-73) ve İstanbul Atatürk (1974-83) Eğitim Enstitülerinde öğretim üyesi ve Türkçe Bölümü başkanı olarak görev yaptı. 1987 yılından itibaren Türk Dili Dergisi’ni çıkarmaya başladı. Çalışmalarını bu derginin sorumlu yönetmeni ve başyazarı olarak sürdürdü.
İlk yazısı “Arkadaşlık”, 21 Nisan 1944’te Antakya’da Atayolu gazetesinde çıkmıştı. Bu gazetede Nevzat Ovalı takma adını da kullanarak 1948’e kadar yazı ve şiirleri yayımlandı. Ayrıca Varlık (1951), Yula (1957), İskenderun’da kendi çıkardığı Gökçeyazın (sahibi, yazı işleri müdürü, 1964, 10 sayı), Alkım (Bursa), Cumhuriyet (1978) ve Türk Dili Dergisi’nde (1987-) şiir ve yazılarını yayımladı. 1964’te Türk Dil Kurumu Ödülünü kazandı. Gökçeyazın dergisini çıkardığı için aynı yıl MEB tarafından hakkında soruşturma açıldı. Türkiye Yazarlar Sendikası ve Dil Derneği üyesiydi.
Son İstanbul beyefendilerinden, Türk Dili Dergisi’ni yıllardır büyük bir sabır ve özveriyle yayımlayarak edebiyatımıza unutulmaz katkılarda bulunan, ayrıca “Perşembe Toplantıları”yla da edebiyatta “mahfil-matine” geleneğinin sürdürücüsü olan Ahmet Miskioğlu, 25 Ağustos 2015 günü İstanbul’da vefat etti. Ahmet Miskioğlu, 26 Ağustos 2015 Çarşamba günü saat 12.00’de Kadıköy’de Türk Dili dergisinin önünde yapılan törenin ardından Karacaahmet Şakirin Camisi’nde kılınan öğle namazından sonra memleketi Antakya’ya uğurlandı; 27 Ağustos Perşembe günü Antakya Mezarlıklar Kompleksi’ndeki ikindi namazından sonra Antakya Asri Mezarlık’ta toprağa verildi. (biyografya.com)

Ne Okusak?
1.Murathan Mungan/Hamamname/ Metis
2.Kütüphanemi Toplarken/Alberto Manguel YKY
3.Romantika/ Turgut Özakman/Bilgi Yayınevi
4.Masalını Yitiren Dev/ Adnan Binyazar/ Can Yayınları
5.Rüzgar Bizi Götürecek/ Furuğ Ferruhzad/YKY