Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakyalı Ortodokslar

Antakya Cemaati, kadim bir

Antakya Cemaati, kadim bir cemaat

Koç Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nde Latince ve Klasik Yunanca dersleri veren Haris Rigas, Antakyalı Arapdilli Ortodoksların Antakya’dan İstanbul’a, Halep’e ve dünyanın dört bir yanına uzanan hikâyelerini paylaştı.

‘Üç Milliyetçiliğin Gölgesinde Kadim Bir Cemaat: Arapdilli Doğu Ortodoksları’ başlıklı kitap İstos Yayınları’ndan çıktı. Editörlüğünü Haris Rigas’ın yaptığı kitapta, Antakya’da Arapça konuşan, dini olarak Ekümenik Patrikhane’ye bağlı olan Ortodoks Cemaati’ne dair dört makale yer alıyor. ‘Örnek Vatandaşlar mı? Beşinci Kol mu? – Sekülerlik ile Çokkültürlülük Arasında Suriye ve Türkiye’deki Rum Ortodoks Toplulukları’ başlıklı ilk makale Haris Rigas’a ait. ‘Antakya’da Rum (Arap) Hıristiyan Kimliğinin Görünürlük Biçimleri: Etnisite, Ayrımcılık ve Mülksüzleştirme’ başlıklı ikinci makale ise Şule Can ve Zerrin Arslan tarafından kaleme alınmış. ‘İstanbul’da Yaşayan Antakyalı Ortodoksların Kendilerini Kimliklendirme Süreci ve İstanbul Rum Cemaatiyle İlişkisellikleri’ başlıklı üçüncü makale ise Özgür Kaymak ve Anna Maria Beylunioğlu tarafından yazılmış. ‘Nar Ağaçlarının Köyü Tokaçlı’ başlıklı dördüncü ve son makale ise Polina Gioltzoglou tarafından kaleme alınmış.
Halen Koç Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nde Latince ve Klasik Yunanca dersleri veren Haris Rigas ile AGOS için konuşan Ferda Balancar’ın haberine konuk olan Antakya bağlamında dikkati çeken detaylar, Antakyalı Arapdilli Ortodoksların Antakya’dan İstanbul’a, Halep’e ve dünyanın dört bir yanına uzanan hikayelerini içeriyor.
-ARAP DİLLİ!-
Konuya ilişkin açıklamalarına, ‘Arapdilli Doğu Ortodoksları’ kavramı ile başlayan Haris Rigas, şunları söyledi:
Bu kitap, akademik bir çalışma. Aslında sizin sözünü ettiğiniz tartışmaya somut bir cevap vermek kolay değil. ‘Türklük’, ‘Rumluk’, ‘Yunanlılık’ çok dinamik, tarih içerisinde değişen anlayışlar üzerine sürekli yeniden inşa edilen kimliklerdir. Bizim bu kitapta yer verdiğimiz mülakatlar sırasında ilk dikkatimi çeken, aynı coğrafyadan gelen insanların kendilerini tanımlamak için farklı kavramlar kullanıyor olmalarıydı. ‘Arapdilli Doğu Ortodoksu’ kavramı bize görece daha objektif geldi. Bu nedenle bu kavramı tercih ettik. Bu insanlar, ibadet için Doğu Ortodoks Kilisesi’ne gider. Lütürji sırasında, hatta gündelik hayatta Arapça kullanırlar. Özellikle Suriye ve Lübnan’da yaşayanlar Fransızca gibi başka diller de konuşurlar. Ancak geleneksel olarak dilleri Arapça, dinleri ise Doğu Ortodoksluğudur. Kısaca sorunuzu böyle cevaplandırabilirim.
Biraz daha ayrıntıya girecek olursak, hem İstanbul’da hem de Antakya’da yaptığımız mülakatlarda Rum kelimesini de çok kullanıyorlardı. Fakat mülakatlar yaptıkça, Antakya’da kullanılan Rum kavramının Kıbrıs’ta, Yunanistan’da veya İstanbul’da kullanılan Rum kavramıyla bire bir aynı olmadığını gördük. Antakya’da daha çok kültürel bir kimlik üzerinden Rum kavramı kullanılıyor. Tek kullanılan kavram da bu değil. ‘Suriyeli’ ya da ‘Arap Ortodoks’ ve hatta ‘Türk Ortodoks’ kavramı da kullanılıyor. Öte yandan Türk Ortodoks kavramı Türkçede daha çok Karamanlılara vurgu yapan bir anlama sahip olduğu için bu kavramı kullanmak doğru olmazdı.”
-KADİM KÜLTÜR-
“Neden Ortodoks yerine Doğu Ortodoksluğu kavramını kullanıyorsunuz?” sorusunu cevaplandırırken, Antakya Cemaati’nin kadim bir cemaat olduğu vurgusunu yapan Haris Rigas, şöyle devam etti:
“Hıristiyan teolojisiyle ilgili kavramlar günümüz Türkçesinde pek oturmamış. Bunu İngilizceden çevirdik. İngilizcede ‘Eastern Orthodox’ diye bir kavram var. Türkçeye ‘Doğu Ortodoks’ olarak çevirmek mümkün. Aslında bu kavram, İngilizcede ‘milli kiliseler’ olarak tabir ettiğimiz Ermeni, Süryani ve Kıpti kiliselerini tanımlamak için kullanılıyor. Sadece Doğu Ortodoksları deseydik, aynı bölgede yaşayan Süryanilerle karıştırılma ihtimali vardı. Bu nedenle Arapdilli Doğu Ortodoksları kavramını seçtik.
Antakya Cemaati kadim bir cemaat. Londra’da British Library’de araştırma yaparken çok önemli bir elyazması buldum. 8. yüzyılda Antakya’dan Bizans’ın başkenti Konstantinopolis’e bir dilekçe gönderiliyor. Dilekçede, ‘Biz, kilisede ibadetlerimizi Arapça yapmak istiyoruz’ deniyor. Yani 8. yüzyılda Antakya’da Arapça konuşan ve kilise litürjisini Arapça yap-mak isteyen bir cemaat var. Ve dönemin siyasi ve dini merkezine böyle bir ricada bulunuyorlar. Bu dilekçeye o günlerde ne cevap verildiğini bilmiyoruz, ama zaman içerisinde bunun gerçekleştiği, Antakya’da Arapça litürji kullanan Ortodoks bir cemaat olduğu bir gerçek.”
-GERİLİM!-
İstanbullu Rumlar ile İstanbul’a göç eden Antakyalı Arapdilli Ortodokslar arasında bir gerilim olduğuna dair öngörü için de konuşan Haris Rigas, şu tespiti yaptı:
“Ekümenik Patrihane, bu gerilimi düşürmek için elinden geleni yapıyor. Patrikhane, tam da ekümenik sıfatının gerektirdiği gibi, dil ve etnisiteye bakmadan, ayrımcılığa düşmeden Antakyalı Ortodoksların sorunlarını çözmeye, onlara yardımcı olmaya çalışıyor. Size bir örnek vereyim… İstanbul’daki Rum okullarından sadece Fener Rum Lisesi, Antakyalılara kota koymuyor! Çünkü ‘Kırmızı Mektep’ dediğimiz Fener Rum Lisesi, Patrikhane’ye mekânsal olarak çok yakın olduğu gibi, anlayış olarak da yakındır. Öteki okullar ise Antakyalılara kota koyuyor. Kota koyan okulların gerekçesi mi? Diyorlar ki… ‘Sınıfın yüzde 70’i Arapça konuşanlardan oluşursa, Yunanca eğitiminin kalitesi düşer.
Ana dili Yunanca olanlar nasıl Yunanca öğrenecek? Sınıfın Yunanca seviyesi düşer…’ Oysa bu tür sorunların çözümü bu değil. Çözüm çok basit aslında… Tüm Rum okullarını koleje dönüştürmek. Kolej anlayışıyla, çocuklar Yunanca da öğrenir, Arapça da seçmeli ders olarak okutulur. Ekümenik Patrikhane, özellikle son 10 yılda Antakyalılarla ilgili çok olumlu adımlar attı. Ama okullarla ilgili sorunların çözümü için yapısal bir reform yapmak gerekir.
Ben, kişisel olarak, İstanbullu Rumların, Antakyalıların ne kadar kadim bir cemaat olduğunu anlamaları gerektiğini düşünüyorum. Arapça biliyor olmaları aslında çok önemli ve değerli. Rum okullarının birinin Arapça eğitimine odaklanması ne güzel olurdu. Arapça Ortodoks litürjisinin ve edebiyat dilinin korunmasını sağlamamız gerekir. Bu da ancak Arapça eğitimin Rum liselerine sokulmasıyla olur. Kısacası Antakyalılar İstanbul’da hak ettikleri saygıyı görmeliler.” -Tamer Yazar-