Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murad DEMİRKOL

Birey ve Kendiliksiz Yaşam

“Ben bir düş gibiydim uyanınca yitirilmiş
Düşler de anılar gibi karmakarışık…” Afşar TİMUÇİN

Murathan Mungan, Harita Metod Defteri adlı eserinde bireyden söz ederken, “Her birey, benliğinde aile hasarlarının derin izini taşır…” diyor

Joel Spring ise, “Modern bireyler ne olmaları gerektiğine ilişkin imgelerle çevrelenmiş bir dünya nedeniyle asla kendilerini bulamıyorlardı. “İnsan birey değildir” diye yazıyordu Stirner, “insan, bir düşünce, bir idealdir; insanın bu idealle ilişkisi bir çocuğun bir yetişkinle ilişkisinden çok tahtaya tebeşirle çizilmiş bir noktanın düşüncedeki noktayla ilişkisine benzer…” diye tanımlar.

Evrenin taşımakta güçleştiği kentsel yoğunluk, teknolojinin sunduğu yapay rol modeller, tüketim çılgınlığını karşılayabilecek üretim ve tanımsız çalışma koşulları, her geçen gün yalnızlaşan yeni tip insanlarda buluyor karşılığını…

Tanımsız tüketim, beklentiler, umutsuzluk, yalnızlaşma…

Teknolojinin belli kalıplarla bireye sunulması, zaten bu sanal çemberin kıskacında savrulan ve kendiliksiz bir yaşama evrilen yeni yeni bireyler yaratmaktadır…

Bu kendiliksiz yaşam, evrenle ilişki kurup, dünyaya gözlerini açan bireyin; yaşadığı doğal ortamın niteliğini, sınırlarını, görselliğini yeterince algılayamaması ile başlıyor. Sanal ortamla gerçek arasında bocalayan birey önce dilini kaybediyor. Düşündüğünü aktarabilme, aktardığını karşı tarafa ifade edebilme yetisini kaybediyor…

Bu birey öfkelidir. Bu birey elde edemedikleri yüzünden etrafında ki her nesneye karşı güçsüzdür, güvensizdir ve bir o kadar kendi koruma aygıtlarına sarılarak, geri dönüşümlü ilk sarsıntılarla yüzleşmeye başlamıştır.

Aslında aile çitlerini aştığı an, ergen duygularına paralel olarak, topluma egemen olan ve ailede de ortaya çıkan, toplumsal ve siyasal bazı değerlerin sarmalı içerisinde ilk sarsıntıyı yaşamaya başlamıştır. Çevreden ve ona dar gelebilecek kalıplardan, daha geniş bir atmosfere yelken açarken, çevresinin ipiyle indiyi kuyuda, ipi kesme ya da ipe daha çok sarılma tercihleriyle iyice şaşırmıştır.

Teknolojik bombardımanın çemberinde dolanan bu bireyler, her iki seçenekte de çaresizdir. Zira her iki seçenekte de toplumsal bir varoluşun kanunlarından etkilenmektedir. Gerek sıkı sıkıya sarıldığı ailesel bağ olsun, gerek yelkenleri yakıp avuçladığı düş olsun, ona dayatılan bilinçli imge bombardımanına tav olmaktan kurtulamayacaktır…

Endüstriyel metal yığınları, tüketici kalıpları, bilişim kurnazlığı, iletişim yamyamlığı ve özellikle bireyi bir kasırga gibi yaran internet sarmalıyla baş başa kaldığında birey, yapacağı hiçbir seçimin kendine ait olmadığını fark edip, gerçeğin akıl almaz çıkmazını, düşle çözme yoluna adım adım sürüklenecektir.

“Böylesine otomatikleşmiş bir düzende yaşayan insan; insan olduğunu, eşi benzeri olmayan bir birey olduğunu; umutları, düş kırıklıkları, üzüntüleri, korkuları, sevgisi, özlemi, yalnızlık ve hiçlik korkusuyla birlikte kendisine tek bir yaşama şansı verildiğini nasıl unutmasın??…”  diyor Erich Fromm

Fakat buna rağmen, çağın sarmalında sürüklenen değil de çağı sürükleyen genç bireyler yaratmak mümkün…
Bizi ele geçiren ve hayatımızın büyük bir bölümünü işgal eden tüketim sarmalını dizginleyerek başlayabiliriz…

“Uçaklar uzaklara kanat vururken
Ben kimim kırılıp kalmış
Eski bir tekne gibi
Ben kimim çocuk düşlerinden…” Afşar TİMUÇİN

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER