Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Bu çağrı en çok da Hatay’a!

Uyum çalışması şart! Türk-Alman

Uyum çalışması şart!

Türk-Alman Üniversitesi Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi (TAGU) Müdürü Prof. Dr. M. Murat Erdoğan, “Yüzde 80’inden fazlası buradan gitmek istemiyor. Yönetenlerin de, Türk Toplumuna, onlara vatandaşlık vereceğine dair süreci artık net olarak anlatması gerekiyor” dedi ve uyardı…

‘Uyum’ ya da ‘Adaptasyon’, Antakya özelinde Hatay ilinin sık sık kent gündemine taşıdığı bir konu başlığı. Çünkü 2011 Suriye krizi ile beraber yaşanan zorunlu göçler, bir başka zorunluluğu daha ortaya koydu! Zorunlu bir birliktelik! Bu, iç içe yaşadığı düşünülen iki toplum yarattı. Bir tarafta yerleşik olanlar, diğer tarafta ‘sığınmacı’ diye tabir edilenler. Ancak iç içe bir yaşam kültürü, beklense ve istense de, yaratılamadı. Bugün yaşanan da, birbirinden kopuk ve uzak iki toplum oldu!
Durumun ‘risklerine’ ve ‘tehlikesine’ işaret eden isim, Hatay’ın da içinde olduğu bölgeye dair ‘sığınmacı’ başlığında araştırmalar yapan ve raporlar hazırlayan, Türk-Alman Üniversitesi Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi (TAGU) Müdürü Prof. Dr. M. Murat Erdoğan oldu. “İstesek de istemesek de, Suriyelilerle bir arada yaşayacağız” diyen Erdoğan’ın tespitleri ve önerileri şöyle:
“Türkiye’de, başta Kürtler ve Aleviler, laiklik ve dindarlık olmak üzere, çok ciddi sosyal kırılganlık alanlarımız var bizim. Bu sosyal kırılganlık alanlarına yeni bir alan eklenme ihtimali çok yüksek. Bunun etkisini zaman gösterecek. Ciddi bir risk alanına doğru gidiyoruz.
Türkiye okullaşan Suriyeli çocuk sayısı 650 bin üzerinde görünüyor, ama 400-500 bin çocuk okulsuz kaldı. Daha öncekileri de toplarsanız, 700 binin üzerinde. Bu çocuklar, tramvatik çocuklar, savaştan kaçıp gelmişler. Burada ayrımcılığa uğradıklarını söylüyorlar. Bir tarafta küçük yaşlarda çalışıyorlar, okula gidemiyorlar. Bu çocukların ileride bir risk oluşturmayacağını düşünmek hata olur. Yaşanan savaşın tarafı değil ki bu çocuklar, onun kurbanları. Şu andan tedbirimizi almazsak ve biz bu konuda genel anlamda, uyum dediğimiz çalışmaları yapmazsak, gelecekte bu kırılma noktaları hepimizi yakabilir. Ona dikkat etmemiz lazım. Benim endişem, mali yükten daha büyük bir endişe ile karşı karşıya olabiliriz.
Birincisi; Türkiye’de daha ırkçı, daha etnik bir milliyetçiliğe doğru savrulabiliriz. Bunun ipuçlarını görüyoruz. Suriyeliler de kendi içinde başka bir milliyetçilik geliştiriyorlar şu an ve o milliyetçiliğin ötekisi, biziz. Aldığı ücrete bakıyor, senin aldığından düşük. Birçok Suriyeli biliyorum, aralarında Arapça konuşamıyorlar. Çünkü aşağılanmaktan, hakarete uğramaktan çekiniyorlar. Sosyal çatışmaların körüklenmemesi için, bizim, uyum çalışmaları acilen yapmamız gerekiyor.
Yaptığımız çalışmalarda hep şunu gördük…Türk toplumu, olağanüstü huzursuz, Suriyelilerin gitmesini istiyor. Ama bütün bunlara rağmen, sanki 3.8 milyon Suriyeli burada yokmuş gibi de hayat devam ediyor. Bu olağanüstü bir toplumsal olgunluk aslında. Siyaset, olaya hala pencereden bakıyor. Hala iktidarın da, muhalefetin de gözü Şam’da! ‘Esat giderse ya da onunla barışırsak, olay çözülecek’ romantizmi içinde.
Yüzde 80’inden fazlası buradan gitmek istemiyor. Yönetenlerin de Türk toplumuna artık onlara vatandaşlık vereceğine dair süreci net olarak anlatması gerekiyor.” -Tamer Yazar-