Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Hayatlarımız değişecek! Peki, Ne Kadar?

Gazi Üniversitesi Şehir ve

Gazi Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Burcu Özüduru’nun kaleme aldığı “Kovid-19 ve Şehirler” analizi, Hatay ve diğer kentlerde bundan sonra nasıl bir hayatın bizleri beklediğini resimlerken, öncelik listemizi ise radikal bir biçimde güncelliyor, ki “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” gerçeğinin de altını özenle çiziyor.

Antakya’dan Defne’ye, Samandağ’dan Payas ve Reyhanlı’ya, Hatay’ın her noktasında koronavirüs nedeniyle güncellenen yeni yaşam formu içinde ‘evde kal’ kuralına riayet ederken, bir gün her şeyin ‘normal’ denen eskiye döneceğini hayal ediyoruz. Bir Antakya Gazetesi okurunun bizle paylaştığı buna dair mesajı da, bahsi geçen genel beklenti noktasında ilerliyor…
“Her gün, sürekli şikâyet edip de ‘ne zaman düzelir’ diye dertlendiğimiz o ağzına kadar dolu halk otobüsleri içinde tıkış pıkış halde işe gitmeyi bile özledim desem, size saçma gelir mi? Ev işi, çocuklar, mesai derken, kendimize zaman bulamadığımız anları iple çekiyorum desem hatta! ‘Eski’ diyoruz demesine de, bence o ‘eski’ deneni hiç kimse bu kadar özlememiştir…”
Gazi Üniversitesi Kent Araştırmaları Enstitüsü tarafından hazırlanan “Kovid-19 ve Şehirler” analizi, özlenen eskinin ‘eskide kalacağı’ bağlamında çarpıcı tespitler paylaşıyor. Değişimin; zorlu, ama mecburi bir dönemi beraberinde getireceğini de!
-NE OLUR?-
Çok karmaşık nedenlerin ortaya çıkartmış olduğu kentsel sorunların tespit edilmesini ve çözüm önerileri geliştirilmesini temel misyon olarak benimseyip, bu bağlamda çalışmalar yürüten Kent Araştırmaları Enstitüsü, salgının, güncellemekle kalmayıp yeniden yaratığı yeni yaşamlarımızın içeriğindeki detaylarda ilerlerken, değişimi de resimledi.
O halde gelin, Gazi Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Burcu Özüduru’nun kaleme aldığı “Kovid-19 ve Şehirler” analizinde, ara başlıklar halinde ilerleyelim. Toplu taşımadaki kurallar, AVM’ler, kent içindeki kafe ve restoranlar derken… Çok daha fazlası için, o “değişim” nasıl bir fotoğraf karesi sunacak, hep beraber, ama yakından bir bakalım.
İşte o detaylar ve ara başlıkları…
-ELDEKİLER!-
Yerel ekonominin baş aktörleri! Diğer bir deyişle, ‘köşedeki kafe’ya da yaz tatillerinde açılan ‘butik otel’in ekonomik durumu ne olacak? Organize kurum ve kuruluşlar tarafından desteklenebilen, politik güce sahip yatırımcı ve işletmeler zararlarını öz kaynakları ile destekleyecek/destekletecek ekonomik, sosyal ve politik güce sahip belki ama… Bu iyimser düşünce hepsi için geçerli değil! Ancak, farklı bir açıdan bakıldığında, Jane Jacobs’ın “karma kullanım, şehir ekolojisi” kurgusu içinde ana rolü oynayan, kenti ve sokakları canlı tutan, mahalleli ruhunu, toplum bilincini hissettiren ve sürdüren küçük işletme, kafe ve restoranların nasıl ayakta kalacakları, daha farklı bir sürdürülebilirlik sorunu da ortaya koymaktadır.
Son yıllarda hızla sayıları artan hizmet sektöründeki işletmeler, belli bir nüfusun da bazı mahalleleri tercih etmesinde büyük rol oynamaktadır. Pandemi süreci, bir doğal seleksiyon yaşatarak, bu işletmeler arasında da ekonomik dirençliliği olanları gösterecektir. Güçlü olanlar, öz kaynağı mevcut olanlar, değişen ekonomik koşullar karşısında esnek olup hayatta kalabileceklerdir.
-OLASI KAYIPLAR-
Hakkında tartışılması gerekenler, zaten sürdürülebilirlik sorunu ile karşı karşıya kalan kent merkezlerinin, alışveriş caddelerinin nasıl bir yeniden değişim sürecine gireceği, yerel yönetimlerin ise bu işletmeleri desteklemek için hangi yerel ve ekonomik destek mekanizmalarını tanımlayacağıdır.
Sokakların kimliğinin, canlılığının, kalitesinin en önemli aktörlerinden olan küçük işletmeler, pandemi dönemi sonrasında da varlıklarını sürdürebilmelilerdir. Kentlerin en önemli parçalarından biri olan kent merkezleri, kamusallık ile birlikte ana aktörlerini de kaybetme sorunu ile karşı karşıya kalabilirler.
-İKLİM!-
Son aylarda, kısa erimde, kentsel alanlarda hava kirliliğinin ciddi oranda düştüğü görüldü. Bundan önce iklim değişikliği, gelecek nesiller, sürdürülebilirlik hedefleri ile çoğu kez uyarılar yapılmış; özel araçların yerine toplu taşıma araçlarının kullanılması, mümkünse üretim alanlarında belli önlemlerin alınması, şehirlerarası seyahatlerin çok gerekli değilse yapılmaması, yapılırsa da, havayı en çok kirleten uçaklarla değil başka taşıtlarla yapılması konuları sıklıkla konuşulmuştu.
Bazı ülkeler, bu konuşulanları ciddiye alarak gerekli politikaları ve yaptırımları gerçekleştirebildi. Bazı ülkeler ise gerek ekonomik koşullar ve gerekse politik yaptırımlar nedeniyle tüm söylenenleri uygulayamadı. Ama gelecek nesillerin yaşayacağı süreç değil de, birden gerçekleşen halk sağlığının bugün karşı karşıya kaldığı bu süreç, ilk kez ve zorunlu olarak “önlemlerin gereğinin yapılmasına” neden oldu. Kısa erimde, ev-iş/okul seyahatleri en düşük seviyeye indi. Uçak seyahatlerinin, internet üzerinden yapılan toplantılarla belki de aynı verimlilik seviyesinde yapılabildiği anlaşıldı. İşin ilginç yanı, aslında kapitalizmin ve yeni liberal ekonomilerin açtığı imkanların bazılarının, bazı işletmelerin ayakta kalması için ne kadar da gerekli olduğu ortaya çıktı. Fabrikalarda tüketim hacminin azalması ve belli ürünlerin tüketiminin artması nedeniyle, farklı işletme kurgularının minimum seyahat ile gerçekleştirilebileceği görüldü.
Önümüzdeki dönemde ve pandemi sürecinden sonra da, birçok araştırmacı, geçmişe yönelik panel veri ile çalıştığında, bu dönemdeki düşük karbon emisyonlarını ve sonrasında belki yine de aynı seviyeye gelen artışı tartışacak. O dönemde “bazı tedbirleri alamayız” diyen politikacılara, bugünleri örnek gösterecekler. Kentlerin, kentsel yaşamın işleyişi ile ilişkili seyahat ilişkilerini tartışmaya açmak da mümkün olabilecek. Aynı halk sağlığında ‘ortak fayda’ için el ele verilip, toplu olarak kararlara uyulduğu gibi, iklim değişikliği için de el ele verilmesi gerekliliği bir kez daha vurgulanacak. O zaman, bugünkü toplumun ihtiyaçları da düzenlenebildiği gibi, gelecek nesillerin ihtiyaçları da dikkate alınabilmiş olacak.
-SOSYAL SERMAYE-
İçinde bulunulan pandemi süreci, kentlerde sosyal sürdürülebilirliğe dair de pek çok olgu hakkındaki farkındalığı da arttırmaktadır. İlk kez, bir kişi için alınabilecek ortak bir önlemin, toplumun geri kalanı için de çok faydalı olduğu inancı toplum geneline yaygınlaşmıştır. İlk kez; ırk, din, dil, cinsiyet, gelir ötesinde, ortak kararlarla, ülkelerde toplumsal yaşam duraklamıştır. Şehir plancılarının toplum-temelli planlama kapsamında savunduğu gibi, herkes, uyum içinde bu kararları uygulamaya gönüllü oldu. Sosyal sermayenin sürdürülebilirliğinin ilk koşutu hayatta kalmaktı, sonraki koşutları ise; bu durum karşısında değişen eğitim, sağlık, kentsel hizmet sistemlerine uyum sağlamaktı. Böylece tartışılmaz olarak, ortak akıl, kentsel sağlığın da temel şartı olmuştur. Kamusal yaşamdaki değişim nedeniyle, sosyal sermayeyi sürdürmek adına bazı meslekler öne çıkmış, bazılarının işleyiş şekli değişmiş, bazıları ise atıllaşmıştır.
Öte yandan, bazı meslek grupları inanılmaz bir yükün altında kalmıştır. Sağlık ve hizmet sektörleri çalışanları, kendilerini, kamu yararı adına işlerini icra etmek durumunda buldular. Yine ilk kez kamu yararı; ekonominin, siyasetin ve coğrafya sınırlarının üzerinde çıktı.
Pandemi süreci ile beraber, sosyal ve ekonomik eşitsizlikler de keskinleşti. Nitekim yevmiyeli çalışan, düşük gelir grupları, kentte kısıtlı da olsa hareket etmeye devam etmek durumunda kaldı. Sokak satıcıları ve diğer enformel sektör çalışanları ise, pandemi sırasında ve sonrasında en çok ekonomik kayba uğrayacak olan gruplar olarak dikkat çekti.
-GELECEK!-
COVID-19, bir pandemi olarak, doğal bir afet gibi şekillendi. Yaşam şekillerini, alışkanlıkları, kent ve kentli anlayışını değiştirdi. Ancak bu durum sonsuza dek devam etmeyecek ve elbette bir gün, hayat farklı da olsa ‘normal’e dönecek. Geri dönüşü de etap etap düşünmek, planlamak gerekecek ama… Sürecin düşündürdüğü uzun ve de kısa erimli dönüşümler olacak, yıllarca bu durum bilim insanları tarafından analiz edilecek ve sorgulanacak, geleceğe dair değerlendirmeler yapılacak.
-SORULAR-
Evet… Kentsel dirençlilik adına her şeyin eskisi gibi olup olmayacağı belirsiz. Peki, yoğun kentsel alanlar terk edilecek mi? Örneğin, kent merkezlerindeki konut fiyatları düşecek mi? Yeni ev almak isteyenler, bulaşıcı hastalıklara karşı uydu kentleri tercih edecekler mi? İnsanlar; yürünebilir, toplu taşıma odaklı, kentsel hizmetlere erişilebilirliğin yüksek olduğu kent merkezlerini kolay kolay bırakmak isteyecekler mi? Toplu taşıma, popüleritesini yitirecek mi? Kolay ve rahat erişim, kentsel yoğunluğu yüksek alanlar için bir avantaja da dönüşebilir mi? Son dönemde popüler olan, motorsuz bireysel ulaşım araçları, özel araca erişimi olmayan kesim için bir çözüm olabilecek mi? Bisiklet, elektrikli scooter, yürümek, toplu taşıma araçları yerine tercih edilecek mi? Toplu taşıma araçlarına binerken, metro ve AVM girişlerinde güvenlikten geçtiğimiz gibi, termal kapılardan da geçecek miyiz? Bu ve buna benzer tedbirler ile virüslerin kalabalık ortama girmemesi için yaygınlaştırılmış önlemler, yeterli seviyede alınmış olacak mı?
Net olan şu ki… Toplu taşıma araçlarının kapasitesinin üzerinde kullanılması, bundan sonraki süreçte daha dikkatli bir şekilde kontrol edilecektir. Bireysel olarak da, herkes, yeniden kendi çözümünü üretecek. Belki bu nedenle, özel araç sahipliliği hiç olmadığı kadar artabilir ve toplu taşıma araçları da araba kullanmayı bilmeyenlere, yaşlılara, gençlere ve en düşük gelirlilere kalabilir. Kent yöneticilerinin bu konuda yeni politikalar geliştirmesi gerekecektir. Yolculuk talebi düzenlemeleri ile pik saatlerdeki yolculuk talebinin daha geniş bir zaman dilimine yayılarak azaltılması gibi önlemler alınması sağlanacaktır.
-AVM’LER Mİ?-
Sahi, hepimizin ortak popüler alanları ne olacak? COVID-19 öncesinde olduğu gibi değil, ama AVM’lerin çeşitli tedbirlerle yeniden açılması mümkün olacak mı? Acaba ‘sıhhi’ ve ‘güvenli’ alışveriş için daha farklı tasarımlar mı geliştirilecek? Terör olaylarından sonra sıklıkla bagaj, el çantaları ‘ciddi’ biçimde gözetimden geçer olmuştu. Şimdi de AVM’lerde, girişlerde ateşiniz ölçülecek, belki elinizde ‘sağlıklı’ olduğunuza dair güncel bir belge olmadan AVM’lere giremeyeceksiniz.
Bu durumda tabii kamusallık yeniden farklı bir kapsamda sorgulanacaktır. Belki de internet alışverişi herkes için daha kolay kalacaktır. Parklarda da eskisi kadar rahat dolaşamayabiliriz. Kent parkları yerine, büyük alanlara yayılan mesire alanları tercih edilecek. Öte yandan parkların önemi, sosyal mesafenin öneminin arttığı gibi, daha da ön plana çıkacaktır. Bugüne kadar sadece yapılı alanların inşasına yönelmiş olan yatırımcılar, açık ve yeşil alanların da tasarımlara ve planlara eklenmesi gerekliliğini kamusal sağlık açısından anlayacaklardır. Sevilen kafe ve restoranlar da bir gün yeniden açılacaktır. Belki farklı düzende oturma şekli olacak, belki dış mekân daha fazla olacak. Her restoranın kapasitesi yarıya indirilecek. Hijyen unsurları, daha da ciddi bir biçimde ele alınacaktır.
Ama şunu söylemek gerekir ki, özkaynağı olmayan işletmelerin, bu sürece adapte olması da, yeniden açılması da kolay olmayacaktır. Bu anlamda, yerel ekonominin çeşitli sübvansiyonlara ve planlara ihtiyacı olacaktır. Kentsel alanların canlılığı için, yerel ekonominin desteklenmesi konusunda yeni planlama araçları öngörmek şart olacaktır.
En çok sorgulanacak konu ise iklim değişikliği olacak. Yapılan seyahatlerin, ithalat/ihracat zincirlerinin gerekliliği, güzergâhları, bağlantıları tekrar gözden geçirilecektir. Ekonomik refah ile küresel zincirler karşı karşıya geldiğinde, kamu sağlığı ile küresel kapital de karşı karşıya gelmiş olacak. Belki bir zamanlar deregülasyon süreçleriyle açılmış sınırlar kapanarak, daha ulusalcı bir anlayış ile tekrar sınırlanacaktır. Ülkeler, ürünlerini şimdiki kadar uzak yerlere yollamayacaktır. Yerel kalkınma öncelikleri, bu anlamda kırsal alan planlamasının da yeniden düşünülmesini sağlayacaktır. Bu kapsamda, kent yöneticileri ve plancılar neye ne kadar müdahale edebileceklerini ve bu sonsuz, karmaşık ilişki ağlarını tartışacak; geleceği öngörebilmeye, şehirleri savunmaya devam edecektir. Bunun için yeni kavramlar, analiz araçları, yöntemler geliştirmek, kentsel strateji, politika ve programları yeniden ele almak gerekecektir. Eski kalıpları yeniden öne atmak yerine, evrilen, devingen, yepyeni kent için yeniden yeni kavramlar, kalıplar üretilecektir.
-ÖZETLE!-
Özetle… Artık yeni bir yaşam formunun ilk dönemindeyiz ve Hatay’da yaşayanlar olarak, tüm dünyanın içinde olduğu bu zorunluluğun ayrılmaz bir parçasıyız. Çünkü değişiyoruz. Değişmek zorundayız! Ama uyum sürecimiz ne kadar kolay ya da sancılı olacak, işte buna hep beraber karar vereceğiz.  Tamer Yazar