“Kabahatin büyüğü sende aziz kardeşim…!”
18 yıl sonra aklına geldi; “Yiyecek ekmeğim yok, çocuğum işsiz, kiramı ödeyemezsem sokakta kalacağım”.
18 yıl sonra aklına geldi; “Liyakat yok, sadece kendi yandaşlarını, kendi akrabalarını kendi partililerini işe alıyorlar”
18 yıl sonra aklına geldi; ”Parlamento halktan koparıldı, milletvekilleri halktan ve ülke gündeminden bihaber, belediye başkanlarını liderler belirliyor o da liderlere hizmet ediyor, vekilleri de bu belediye başkanları belirliyor”
18 yıl sonra aklına geldi; “Ülke çöküyor, işsizlik, yoksulluk, kimsesizlik had safhada. Halk göz göre göre ölüme terk ediliyor”
Neden bunları yazıyorum biliyor musunuz.Bir zamanlar başınızı kaldırıp baktığınızda bir tarafta o eski Antakya’nın küllerinin bulunduğu o görkemli “Silpius” yani Habib-i Neccar dağı; Bir tarafta denize kadar uzanan kızıl çamların boy verdiği, o küçük ve derin vadilerinde pırlanta berraklığında küçük derelerin aktığı, defne ağaçlarının o burun acıtan güzel kokuları, buram buram zahter kokan o ağaç dipleri.
Şimdi elinizde ne kaldı?
Gri bir örtü, kararmış ağaç kökleri, yanmış kaplumbağa kabukları, denize kadar uzanan o güzelim yemyeşil örtünün yerine adeta kara bir çarşaf gibi kapanan o yangın sonrası tablo…
Hepiniz sorumlusunuz bundan;
Bir zamanlar bakan çıkardınız diye sevindiniz; koca memleket “Ali Dibo” ile tanındı. Gazeteler manşet attı; “Hatay’da Ali Dibo sesleri” diye. Herkes bize sordu; “Kim bu Ali Dibo? Ne demek Ali Dibo?”
Ahilik geleneğiyle bilinen ve tanınan, dürüst esnafıyla, çalışkan çiftçisiyle göğüs kabartan koca memleketi “Ali Dibo City”’ye çevirdiniz…
Hep yanlış karar verdiniz. Hep yanıldınız. Kolaya kaçtınız, bedava yaşama inandınız. “Peynir ne kadar büyükse o peynirin bulunduğu yerin bir kapan olma ihtimali o kadar yüksektir” sözünü hiç duymadınız bile.
Size inanan, size güvenen, sizin için mücadele veren insanlara sırtınızı döndünüz. Kiminiz kendi iç dünyanızdaki yobazlığa yenik düştünüz kiminiz ilkel çağların en büyük mirası olan şovenliğe boğuldunuz. “Eşit birey”, “Eşit yurttaş” olmak yetmedi hiç birinize.
Önce getirip içinize en az yarınız kadar Suriyelileri soktular; yetmedi; bombalarla sizi paramparça ettiler yetmedi; işinizi, dükkanınızı, evinizi rehin vermek zorunda kaldınız, yetmedi; ormanlarınızı yaktılar hala mı yetmedi?
Şimdi eliniz belinizde durup söylenmeyin ne olur….
Eğer sizi bu zor günlerinizde savunacak, hakkınızı arayacak, cehenneme çevrilen doğanızın hesabını soracak, sizi adam yerine koyacak kimseyi bulamadıysanız bu sizin eseriniz kardeşim. Yaptığınız yanlış tercihlerin bedelini ödeme günüdür bugünler….
Şairini dediği gibi; “kabahatin büyüğü sende aziz kardeşim”
- “Türkiye zorda, Hatay ise zorun da ötesinde…!” - 11 Ocak 2021
- Bir efsane mi doğuyor; “Hatayspor…!” - 4 Ocak 2021
- Hatay direniyor…! - 28 Aralık 2020
- “Sahipsiz ve çaresiz kent; Hatay…!” - 21 Aralık 2020
- “Zor günler…!” - 14 Aralık 2020
- Bir mutluluk bir üzüntü…! - 7 Aralık 2020
- “Halka ve çocuklara yalan söylenmez çünkü ikisi de çabuk inanır” - 23 Kasım 2020
- “Bittik, tükendik, yorulduk hala mı anlamadınız…!” - 16 Kasım 2020
- “Yedi yıldır dinmeyen acı artık dindirilsin…!” - 9 Kasım 2020
- Hatay’da başarı ve azmin destanı… Anadolu Kaplanları’nda - 26 Ekim 2020