Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da Kültür-Sanat

Hazırlayan Mehmet Karasu Haftanın

Hazırlayan Mehmet Karasu

Haftanın Kitabı
Sevgili Anadolu/Ertuğrul Günay
Sevgili Anadolu, Eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın Anadolu Gözlemlerini içeriyor.
Eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın bir şehri görme, anlama, gözlemleme üzerine deneyimlerini aktardığı kitabı “Sevgili Anadolu” isimli kitabı Doğan Kitap etiketiyle yayımlandı.
Kitapta Hatay’ımızla ilgili güzel bir bölüm var.
“Kültür ve Turizm Bakanlığı yanı sıra Ordu, İstanbul ve İzmir Milletvekilliği yapan Ertuğrul Günay, bakanlığı döneminde Türkiye dünyanın 6. turizm ülkesi oldu. Turizmin ülke düzeyine yaygınlaşmasına, tiyatro, sinema, yayıncılık gibi kültür etkinliklerine, arkeolojiye ve Zeugma, Şanlıurfa, Hatay, Van, Aydın, Troya, Likya gibi yeni, büyük müzelerin proje, inşa ve sergilerine önem verdi. Çok sayıda eski eser, yurt dışından Türkiye’ye getirildi.
Nazım’ın yurttaşlığının iadesi ve Madımak’ın boşaltılmasında emeği olan Günay’a kültür, turizm ve barış alanlarında çalışmaları nedeniyle yurt içi ve dışından onursal akademik unvanlar ve Avusturya, Macaristan, Hollanda ve Belçika ülkelerince devlet nişanları verildi.
Türkiye’yi karış karış dolaşan Günay, yeni çıkardığı kitabında bir şehri görme, anlama, gözlemleme üzerine deneyimlerini aktarıyor. Sevgili Anadolu kitabında, tüm bunları metinlere eşlik eden siyah beyaz fotoğraflarla destekliyor. Kitabının bir gezi kitabı olmadığını belirten Ertuğrul Günay, kitapta bir şehri anlatırken oranın tarihinden, bilinmeyen yerlerinden, bir yabancının gözünden nasıl göründüğünden ve arkeolojik olarak nelere ev sahipliği yaptığından bahsediyor.
“Türkiye, insanlığın ilk ayak izlerinden tarihin en büyük imparatorluklarına kadar nice dönem ve deneyimlere tanıklık etmiş eşsiz bir dünya parçasıdır. Bu dünya parçası, bağrında taşıdığı tarihsel, kültürel, doğal bütün varlıkları, imkân ve sorunları ile bizimdir. Bizim vatanımızdır. Bu vatanın sahip olduğu birikimi, hiçbir ayrım gözetmeksizin tümüyle sahiplenmek, geliştirmek ve geleceğe taşımak tarih önünde insanlığa karsı sorumluluğumuzdur.”

Haftanın Yazısı
“Yazmak İçin Yaşamak” ve/ya Yaşamak İçin Yazmak/ Ali Günay
Yazma nedenselliği konusunda ünlü, ünsüz çok sayıda yazarın kaleme aldığı yüzlerce hatta binlerce yazı var. Peki, bunların biri, üçü, hatta tümü birden yazma uğraşı içindekilerin tümünün nedenine yanıt olabilir mi? Örneğin, her yazan, Gabriel Garcia Marquez gibi “yazmak için yaşamak”tan söz edebilir, yaşamını yazmaya adadığını öne sürebilir mi? Ya da, yazmayı bırakma kararı aldığı bir sırada tanık olduğu bir haksızlık karşısında, koşa koşa kalem kâğıt alan ve “yazmasaydım deli olacaktım” diyen Sait Faik Abasıyanık’ın duyarlılığı her yazma tutkununda bulunabilir mi?
Müzikte, resimde olduğu gibi, edebiyatta da yetenek, başarının olmazsa olmaz koşullarındandır. Peki, bu gerekli hatta zorunlu koşul başarı için yeterli midir? Değildir, çünkü yetenek, geliştirilebileceği gibi, körel(til)ebilen bir özelliktir. Ötesi, yeteneğin başarı yaratması için öncelikle kullanılması gerekir. Yetmez, o yeteneğin iyi değerlendirilmesi, başka bir deyişle olabildiğince geliştirilmesi ve bilgiyle, gözlemle beslenip deneyimle olgunlaştırılması gerekir. Somutlarsak, her yazma yeteneği olan nasıl edebiyat alanında uğraş vermiyorsa, bu alanda emek veren, daha ötesi, yazın için yaşamından özverilerde bulunan her edebiyat tutkunu yeterli ve/ya eşit yeteneğe sahip olmayabilir. Üstelik en başarılı edebiyat yapıtlarını mutlaka en yetenekli yazarların kotaracağını öne sürmek de pek olası görünmemektedir. Başarıda, yeteneğin yanında, hatta bazen ondan da çok, bilgi, birikim, deneyim, öngörü, duyarlılık, düş gücü, yaratıcılık, sabır, çalışkanlık ve üretkenlik, ortam, dönem, okuyucu eğilimleri, şans gibi bir dizi faktör rol oynar. Başkaları gibi, yazarlar için de bazen coğrafya, bazen tarih, bazen de ikisi bir arada bir tür “kader” sayılabilir.
Yazma nedensellikleri arasında “parasal kazanç” ereğini saymak, öyle sanıyorum ki yalnızca edebiyat alanında uğraş verenleri değil, nitelikli okurları bile -acı acı- güldürecek bir sav olur. Gerçi, yazarak geçim bile sağlayamayanların yanında devede kulak da olsa, dünyada -ve ülkemizde- yazdıklarıyla yüksek sayılabilecek gelir elde edenlerin sayısı görmezden gelinemeyecek ölçüdedir ve bu sayı yayıncılık sektörü büyüdükçe artmayı da sürdürecektir. Bunların arasında kuşkusuz, yazınsal değeri yüksek, nitelikli yapıtlarıyla öne çıkan yazarlar da vardır, ticari değeri kuşku götürmez, buna karşılık edebi değeri tartışmalı hatta edebiyat dışılığı öne sürülebilir eserleriyle ünlenen ve zenginleşen yazarlar da. Bu noktada şöyle bir ayrım ve kesinleme yapmak yanlış olmaz sanırım: Birinci gruptaki yazarlar için parasal kazanç ve olası ün, bir yazma nedeni, dolayısıyla bir amaç değil, yazma başarısının bir sonucu ve ödülüdür. Kazanç özendirici bir rol oynayabilir. Ancak, amaç nitelikli edebiyat, temel dürtü ise “yazma tutkusu”dur. İkinci gruptakiler için benzer şeyler söylenebilir mi? Bu kesimde genellikle kazanç bir hedef, bir amaçtır. Bu bağlamda edebiyat da, hedefe varma yolunda bir araç, eser ise tasarlanmış bir ticari üründür sanki. Edebi değeri en azından öncelikli kaygı değildir ve tümüyle rastlantıya bırakılmıştır. Sonuç olarak burada parasal kazanç (ve kuşkusuz ünlenme, toplumsal konumunu yükseltme vs.) temel yazma nedenlerinin başında gelmekte gibidir. Başka bir söyleyişle, yazma tutkusu yerini “para ve ün tutkusu”na bırakmıştır.
Yukarıda belirttiklerim ile çeşitli yazarların yazma nedensellikleri arasında yer alan başka birçok dürtü ve/ya gerekçeden farklı farklı biri veya birkaçı birçok yazarda çakışabilir. Ancak hiçbiri tek başına, tümünü kapsayacak bir “ortak payda” oluşturma özelliği gösterir gibi değildir. Bu çeşitlilik içinde tartışmasız “ortak payda” olarak öne sürülebilecek tek güçlü itki “yazma tutkusu” gibi görünmektedir. Edebiyat dünyasında ezici bir çoğunluk oluşturan bir kesimi, yayımlatma, dağıtım ve satış güçlüklerine karşın hiçbir karşılık beklemeksizin özveride bulunmaya, yaşamın birçok zevkinden yoksun kalmaya ve yazmanın türlü sıkıntılarına katlanmaya gönüllü kılan şey olsa olsa -edebiyatla başı hoş olmayanların “hastalık” diyebileceği- bu “tutku” olabilir ancak. Yeteneği, donanımı ve/ya başarısı yeterli olmasa da, birçok “hevesli” kişinin yılmadan, usanmadan yazma ısrarını da, bazılarının kazançlı işini veya toplumda değer gören mesleğini bırakarak edebiyata yönelmesini de ancak bu “iflah olmaz tutku” ile açıklamak olasıdır. Zorunlu nedenlerle heveslerini emekli olduktan sonraya erteleyenlerin geç yaşta yazıya yönelmelerini de…
Kuramcıların, eleştirmenlerin edebiyatı bir ormana benzetmeleri sıkça karşılaşılan bir yaklaşımdır ve bu, kanımca birçok bakımdan geçerli bir benzetmedir. Bu benzetmeden yola çıkarsak, ormanın yalnızca dev ağaçlardan oluşmadığını, onların yanında çeşit çeşit, boy boy başka ağaçlar, sarmaşıklar, çalılar ve otsu bitkilerle birlikte orman oluşturduklarını, birbirlerine gereksinim duyduklarını ve birbirlerini beslediklerini söyleyebiliriz. Ağaçların büyüklüğü, öncelikle türlerine, sonra bulundukları coğrafyaya, coğrafyalarının iklimine, ana besin kaynağı toprak, su ve güneşin durumuna bağlıdır. Ancak, ister tropikal orman, ister Akdeniz makileri veya bozkırın çalılarından oluşan bir topluluk olsun tümünün ortak özelliği aynı boylarda olmayan çeşitli bitkiler barındırmalarıdır. Bu bitkiler için, edebiyat “ormanı”ında uğraş verenlerin “yazma tutkusu”na karşılık gelen ortak payda “yaşama tutkusu” gibi görünmektedir. Otundan dev ağacına, ormandaki her bir bitki var gücüyle, ortak topraktan, su ve güneşten yararlanma, büyüme ve yaşama tutunma çabasındadır. Ancak her birinin erişebildiği “büyüklük” türüne ve koşullarına özgüdür.
Benzetmeyi sürdürürsek, “tür” -bire bir örtüşme de- “yetenek” olarak ele alınabilir. Her bir bitkinin erişebileceği maksimum büyüklük öncelikle türüne bağlıdır. Ancak aynı türden bitkilerin farklı iklimlerde, hatta aynı ormanda bile eşit büyüklükte olmadıkları gözlemlenebilir. Veya tür olarak çok daha fazla büyüklüğe erişme yeteneği olan bir ağacın olumsuz koşullarda güdük kaldığı, çok elverişli ortamda yetişen, tür olarak ondan küçük kalması beklenen bir başka ağacın onu geçebildiği durumlar da az değildir. Ormanlara zarar veren veya yarar sağlayan insan etmenini (ki bu edebiyat ormanı için de geçerlidir) bir kenara koyarsak, edebiyattaki ortama karşılık gelen topraktan; bilgi, deneyim, birikim gibi donanımı oluşturan unsurlara karşılık gelen su ve güneşten yararlanma, büyümeyi destekleyen diğer faktörlerdendir.
Son olarak, belirli bir zaman diliminde bazı ağaçların daha büyüklerin gölgesinde kalması, daha da küçüklerin sık ormanda görünür olmaktan çıkması da olasıdır. İleride büyük ağaçlardan bazılarının kuruması, bunun sonucunda gün(eş) ışığına kavuşanların hızla serpilip onları yerini alması ve/ya küçüklerden bazılarının görünürlük kazanması, çiçeklenip meyveye durması da her zaman rastlanabilen gelişmelerdendir. Bunun gibi, edebiyatta bir dönem gözde olanların bir başka dönemde unutuluşa kalması, yaşarken dışlanan, tutunamayan ve/ya değeri bilin(e)meyenlerin daha sonra keşfedilip hak ettikleri değere kavuşması, zaman içinde bunlar arasında yer değiştirmeler olması da edebiyat tarihinde çokça görülmektedir. “Tarih de kaderdir” sözü ile belirtilmek istenen de budur. Bu bağlamda, yazarlar ve yapıtları için kimi tartışmalı, kimi dönemsel olan “başarı ölçütleri” de zaman içinde değişkenlik göstermektedir. Başarı (büyüklük) ölçütleri içinde tek değişken olmayanı “kalıcılık”, kalıcılığın günümüzdeki ölçütü ise “yüzyılları, hatta çağları aşmış olmak” gibi görünmektedir. Zaman akışı içinde iklim değişiklikleri ağaçların büyüklüklerini değiştirip yeniden ve yeniden şekillendirirken yalnızca asırlıkları etkileyemez, bunlar, büyüklükleri ve yücelikleri ile etkilemeyi, imrendirmeyi ve kıskandırmayı sürdürürler.
Sonuç olarak, edebiyat alanında uğraş verenler için böylesi bir “orman kanunu”nda var olmaya çalışmanın temel güdüsü “yazma tutkusu” olsa gerektir. Başka bir deyişle, bu konuda, akademik dille “anahtar sözcük” yazma tutkusudur. Yazarların kaderi ise, çeşitli karmaşık etmenler altında zaman içinde belirlenir.
“Yazma tutkusu” ile edebiyat ormanına dalanların kimileri “yazmak için yaşar” kimileri ise “yaşamak için yazar.”
Birkaç yaprak/çiçek açmayla kendine hayran olan, büyük ağaçlara bile -aşağıdan bakarken- tepeden baktığını sanan orman bitkileri vardır ki, kendini beğenmiş, edebiyatın “edep” kısmının ilk koşulu olan alçakgönüllülükten payını alamamış yazanlara karşılık gelirler. Bence, ne ve nasıl yazarsa yazsın her yazan/yazar kişinin en azından emeği saygıdeğerdir; bu kendine dev aynasında bakanlar dışında.
Bir de sarmaşıklar vardır. Bilindiği gibi aşk, Arapça, (çoğul) uşşak denen sarmaşıktan gelir. Bunlar sırnaşık olarak yola çıkar, sarılıp tutunacak bir ağaç bulunca sarılıp yükselmeye başlarlar. Sarıldıkları ağaç ne denli yüksekse kendilerinin o denli büyük olduklarına sanır, diğer bitkilere o yükseklikten bakarlar. Ağaçtan ayrıldıkları anda kendi gövdeleri üzerinde duramaz, yere, ayak dibine serilip birer sürüngene dönüşebilirler.

Haftanın Şiiri
Meçhul Öğrenci Anıtı/ Şair: Ece Ayhan

Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı,
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür.

Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
– Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
– Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.

Bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor
Bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:
Yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım

O günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik
Yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazmıştır:
Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler

Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:
Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
Her çocuğun kalbinde kendinden büyük bir çocuk vardır
Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek

Haftanın Sanat Gündemi
Ödüller Yaşar Kemal adına…
“Bin Çiçekli Bahçe Yaşar Kemal” yarışmasında finale kalan öykü, şiir, halkbilimi ve kısa film dalında yarışan eserlerin adı ve eser sahipleri Anadolu Halk Bilimleri ve Kültür Derneği’nin resmi sitesinde yayımlandı. İlk üç eser ve bir mansiyon ödülü, finale kalanlar arasından seçilecek ve bugün Osmaniye Çardak köyünde eser sahiplerine ödülleri verilecek.
Halkbilim araştırmasında birinci, “Dağların Efendisi Çoban” isimli eseriyle Seher Keçe Türker; ikinci, “Yaşamımın Can Damarları” ile Ayşe Karadağ; üçüncü ise “Kadınlar Neden Edebiyatın İçinde Olmalı” eseriyle İkbal Kaynar oldu. Mansiyon ödülü “Batıl inançlar” eseriyle Bekir Dağsever’e giderken, Türkan Gezer, “Khal Gağan geleneği” eseriyle özel ödül kazandı.
Şiir dalında ise birincilik ödülü Deniz Dağdelen Düzgün’ün oldu. Düzgün, “Serez’in Bin Yıllık Arısı” eseriyle ödüle ulaştı. İkincilik ödülü: “Hürriyetten Evvel Şehirler” – Uğur Gürekin, üçüncülük ödülü: “Özgür Türküler” – Muhammet Akyıldız, mansiyon Ödülü:
“Güneşi Doğurur Kadınlar” -Filiz Çimen, akademi özel ödülü: “Acılar Yurdumdur” – Gülden Şimşek.(Cumhuriyet)

Öykü günleri yeniden başlıyor
17. Uluslararası Ankara Öykü Günleri, 24 Eylül-6 Ekim 2019 tarihleri arasında Route Sahne’de gerçekleştirilecek etkinliklere Başkentlilerle buluşmaya hazırlanıyor
17. Uluslararası Ankara Öykü Günleri dört yıl aradan sonra tekrar Başkentlilerle buluşmaya hazırlanıyor. 24 Eylül-6 Ekim 2019 tarihleri arasında Route Sahne’de gerçekleştirilecek etkinliklere çok sayıda öykücü, yazar ve sanatçı katılacak. Ankara Öykü Günleri çerçevesinde düzenlenen tüm söyleşi, imza günü ve konserler edebiyatseverlerin katılımına açık olacak.
Türkiye genelinde edebiyat coşkusunun yaymayı amaçlayan etkinliğin İzmir, Mardin, Viranşehir, Bursa, Adana gibi birçok şehre de fikir ve cesaret vereceği düşünülüyor. (Birgün)

Diyarbakır Kitap Fuarı 7’inci kez kapılarını açıyor
Diyarbakır 7. Kitap Fuarı bu yıl 28 Eylül-6 Ekim tarihleri arasında TÜYAP Diyarbakır Fuar ve Kongre Merkezinde gerçekleştirilecek.
TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. tarafından düzenlenen Diyarbakır 7’nci Kitap Fuarı 28 Eylül- 6 Ekim tarihleri arasında TÜYAP Diyarbakır Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek. 9 gün sürecek fuar boyunca 130 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun açtıkları stantlarla okuyucularla buluşacak.
Fuarda panel, şiir dinletisi, imza günü, atölye çalışması gibi 75 kültür etkinliği düzenlenecek.
Fuara, Adnan Özyalçıner, Canan Tan, Ahmet Telli, Mine Söğüt, Altan Öymen, Aytül Akal, Ahmet Şimşirgil, Latife Tekin, Bahadır Yenişehirlioğlu, Feryal Saygılıgil, Kemal Hamamcıoğlu, Lal Laleş, Birsen Ekim Özen, Şener Özmen, Kemal Varol, Ayşe Hür, Şeyhmus Diken, Berken Bereh, Gaye Boralıoğlu, Erdoğan Aydın, Toprak Işık, Gülseren Budayıcıoğlu, Selim Temo, Çiğdem Gündeş, Vecdi Erbay ve İsmail Beşikçi’nin de bulunduğu pek çok yazar ve şairin katılması bekleniyor.
Girişin ücretsiz olduğu fuar her gün 10.00-19.30, kapanış günü olan 6 Ekim tarihinde ise 10.00-19.00 saatleri arasında ziyarete açık olacak.
Diyarbakır Kitap Fuarı ile ilgili en güncel haberler, konuk yazarlar, ulaşım bilgileri, etkinlikleri ve imza günleri “www.diyarbakirkitapfuari.com” sitesinden ve “facebook/tuyapkitapfuari”, “twitter/kitapfuari” ve “instagram/kitapfuari” hesaplarından takip edilebilir. Ayrıntılı etkinlik programı ve imza günleri önümüzdeki günlerde açıklanacak. (Evrensel)

Rutkay Aziz: Birisi Mustafa Kemal Atatürk, diğeri Nazım Hikmet
Usta sanatçı Rutkay Aziz, Beylikdüzü 6. Barış ve Sevgi Buluşmaları’na konuk oldu.
Çardak Altı Sohbetleri’nden Sahaf Söyleşileri’ne, konserlerden turnuva ve atölye çalışmalarına kadar çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapan 6. Barış ve Sevgi Buluşmaları tüm hızıyla devam ediyor.
Beylikdüzü Belediyesi tarafından ücretsiz olarak düzenlenen ve büyük bir ilgi ile devam eden festival beşinci gününde usta sanatçı Rutkay Aziz’i ağırladı.
Beylikdüzü 6. Barış ve Sevgi Buluşmaları; Çardak Altı Sohbetleri’nden Sahaf Söyleşileri’ne, konserlerden spor turnuvaları ve atölye çalışmalarına kadar birbirinden nitelikli etkinliklere ev sahipliği yapmaya devam ediyor.
Edebiyat, sanat ve siyaset dünyasının ünlü isimlerini Beylikdüzü halkıyla buluşturan festivalin beşinci günü, Listeli ve Listesiz kitap mezatı ile başladı ve ardından saat 17:00’da Ümit Nar moderatörlüğünde düzenlenen Sahaf Söyleşileri ile devam etti. (gerçek gündem)

Ataol Behramoğlu, kitaplık için 7 bin kitap bağışladı
TÜRK edebiyatının önemli isimlerinden Ataol Behramoğlu, kütüphanesinden yaklaşık 7 bin kitabını Odunpazarı Belediyesi’ne bağışladı.
TÜRK edebiyatının önemli isimlerinden Ataol Behramoğlu, kütüphanesinden yaklaşık 7 bin kitabını Odunpazarı Belediyesi’ne bağışladı. Eskişehir’de tarihi evlerin bulunduğu bölgedeki konak ise restore edilip, Ataol Behramoğlu’nun adının verildiği kitaplık haline getirildi.
Şair ve yazar Ataol Behramoğlu, kütüphanesindeki şiir başta olmak üzere Türkçe ve birkaç dilde edebiyat, sanat ve sosyal bilimler içerikli 7 bin kitabını Odunpazarı Belediye Başkanlığı’na bağışladı.
Belediye tarafından tarihi evlerin bulunduğu bölgedeki 265 yıllık Yağcızade Konağı, restore edilerek, yazarın adını taşıyan kitaplık haline getirildi. Kitaplığının tasarımıyla yakından ilgilenen Behramoğlu, kitapları da raflara kendisi yerleştirdi. (gerçek gündem)