Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da Kültür-Sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Haftanın

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Haftanın Kitabı
Kuvayi Milliye Destanı/ Nazım HİKMET
“Kuvayi Milliye Destanı”, Nâzım Hikmet’in Türk Kurtuluş Savaşı’nı bölümler halinde anlattığı destandır. Nâzım Hikmet, Kuvayi Milliye’yi 1939’da yazmaya başlar, 1941’de bitirir. Yapıtın sonunda “939 İstanbul Tevkifhanesi, 940 Çankırı Hapishanesi, 941 Bursa Hapishanesi” diye bir not bulunmaktadır.
A. Kadir, Nâzım Hikmet’in İstanbul Tevkifhanesinde yatarken kendisini ziyarete gelen dostlarından Gazi Mustafa Kemal’in Nutuk’unu istediğini, kitap geldiğinde heyecanla okuyarak çalışmaya başladığını aktarmıştır.
Yapıt Türkiye’de ilk kez 1965 yılında “Kurtuluş Savaşı Destanı” adı ile Yön Yayınlarınca yayımlanır. Daha sonra yine “Kurtuluş Savaşı Destanı” adı ile 1973’te, 1975’te de yayımlanır ve “Kuvayi Milliye/Destan” adı ile ilk kez Bilgi Yayınlarınca Temmuz 1968’de yayımlandı.
Destan şu dizelerle başlayıp sona ermektedir:
“Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar; korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar ve kahreden yaratan ki onlardır, destanımızda yalnız onların maceraları vardır.”
Kuvayi Milliye Destanı, bir tiyatro eseri olarak da sahneye konulmuştur (Kaynak: Vikipedi)

Konuk Yazar
Defne Neden İntihar Etti?
Ya Da Apollon – Defne Söylencesinin İç Yüzü !!!/ Adil Okay

“Eskiden çok eskiden yeryüzünde
Güzelliği dillere destan
Bir su perisi vardı adı Defne
Upuzun saçları altın sarısıydı
Dolaşırdı kuytu ormanlarda bütün gün
Defne Irmak Tanrısının kızıydı…”
Melih Cevdet Anday

M.Ö: 333 yılında yani Musa’dan, İsa’dan, Muhammed’ten, Ali’den, Buda’dan önce, çok tanrılı dinler döneminde, bu gün Antakya yakınlarında Harbiye adıyla bilinen ama asıl adı Defne (Daphne) olan bir sayfiye beldesi vardı. Yeryüzünün cennet köşelerinden olan bu bölge adını, “Defne” adında güzeller güzeli bir kızdan almıştı. Henüz on dördünde olan Defne, bir doğa aşığıydı. Yalnız dolaşır, hayvanlar ve bitkilerle söyleşir, meyveyi dalından koparıp yemez, ağacın onu sunmasını yani olgunlaşıp yere düşmesini beklerdi.
Günün birinde aynı yöreye tanrıların babası olarak bilinen Zeus (Jüpiter) ile Gök Titanları Koios ve Phoebe’nin kızı Leto’nun oğlu Apollon gelir. Efkârlı ve öfkelidir. Zira şiddet uyguladığı karısı Koronis evden kaçmıştır. Apollon da karısına “sadakatsizlik” iftirasını atmış ve onu cezalandırmak için peşinden kız kardeşi Artemis’i yollamıştır.
Ayrıca inanılmaz kıskanç olan Apollon’un yaptığı kötülükler saymakla bitmez. Örneğin flüt çalmada kendisinden daha başarılı bulunup, birinci seçilen Marsias’ı, yarışma sonucunda bir ağaca bağlayarak diri diri derisini yüzmüş ve oyunu Marsias’tan yana kullanan Midas’ın kulaklarını da eşek kulaklarına çevirmiştir.
Apollon’un bu ve benzeri vakaları çoğalınca diğer tanrılar ile “yarı insan – yarı tanrı”lar ve insanlar arasında huzursuzluk artmıştır. Olayları duyan baba Zeus, Apollon’u, “Çok tepki çekiyorsun, olayların patlamasına, ayaklanmalara neden olursun, saltanatımız çöker, tahttan oluruz, git biraz dinlen, ortalıkta görünme” diye uyarıp Antakya’ya yollar. Aslında Baba Zeus da Apollon’dan daha masum değildir. O ki zulmün mührünü mazlumun bağrına vurandır. Ateşi çalıp insanlığa armağan eden Prometheus’ü ebediyen bir kayaya zincirlenmiş olarak yaşamaya mahkûm etmiştir. Zincirlemekle kalmamış, bir kartalı sürekli olarak, her gece yeniden oluşan karaciğerini kemirmekle görevlendirmiştir. Onu Kafkas dağının tepesindeki bu işkenceden yarı tanrı, yarı insan Herakles kurtarmıştır.
Zeus’un bilinen kötülüklerinden biri de eşlerinden Metis’i yiterek katletmesidir.
Sonuçta Apollon, Zeus’un talimatı üzerine bölgenin en güzel beldesinde bir şatoda kalmaya başlar. Orada da rahat durmaz. Genç kızlara saldırıları, taciz ve tecavüz girişimleri devam eder. Yöre sakinleri korkudan baş eğerler.
Günlerden bir gün Apollon ormanda avlanırken, henüz yeni ergen olan Defne’yi görür. Yanına çağırır. Defne gelmez, ısrar eden Apollon’un bakışlarından ürker ve kaçmaya başlar. Ama Apollon daha hızlıdır. Yetişir saçlarından yakalar, elbiselerini parçalamaya, bir yandan da dudaklarından öpmeye çalışır. Defne direnir. Apollon’un yüzünü tırnaklar. Apollon bu direniş karşısında daha da öfkelenir. Defne’yi yumruklarıyla yere düşürür. Ve elbiselerini parçalayarak çıkarır.
“(…)Korkak adımlarla uzaklaştı Defne
Kaçarken daha bir güzelleşti de
Ardında tir tir titreyen avcı
Tavşan kovalayan hırslı bir tazı
Gibi düştü Defne’nin peşine.
Ben de yılmadan kovalayacağım
Büyülediğin kimmiş öğren
Ben ne bir dağlı ne bir çobanım
Oklardan sakınılmaz tanrıyım
Koca Zeus’tur babam (…)”
Defne, salyaları akan ve iğrenç bir koku salan Apollon’un gücüne karşı daha fazla direnemeyeceğini anlayınca yakarır: “Ey toprakana beni ört, beni sakla, beni kurtar”, “Ya da al canımı. Bu zalime cariye olmayayım.”
“Yalvarması daha bitmemişti ki
Bir gevşeklik sardı her yerini
Örtüldü göğsü yaprakla
Kolları, saçları dal oluverdi.”
Toprak ana onun yakarışını duyar, Defne bacaklarının uzadığını, toprağa kök saldığını hisseder. Uzun güzel kokulu saçları yapraklara, kolları ise dallara dönüşür. Ve bu gün Defne adıyla bilinen ağaç dünyaya gelir. Apollon bu dönüşümü fark edince korkuya kapılır ve amacına ulaşamadan oradan kaçar.
O gün bu gündür Defne, Antakya – Harbiye’de kendi adıyla anılan ağaçların misk-i amber kokulu yapraklarıyla insanlığa şifa dağıtmaya devam etmektedir.
O gün bu gündür Defne, tiranlara methiyeler düzen kalemşorların yazdığı “Apollon – Defne” söylencesinin yeniden kaleme alınmasını yani hakikatin gün yüzüne çıkmasını beklemektedir.
Kıssadan hisse:
Apollon’un başındaki taç, Defne’nin kanıyla sulanmıştır. O tacın asıl sahibi Apollon veya diğer zalim tanrılar değil, onlara direnen, onurlarını ölüm pahasına koruyan Defne’lerdir. Özgecan’lardır…

Haftanın Şiiri
Luda/Fatma Hatun Esen
karanlığı oyarak
tamamlıyor kendini gece
jilet gibi sabahın ağzı
bütün yalanlar ütülü

rüzgarın ateş dili anlatıyor
sokağın yangınlarını
özen gösteriyor kimse kimsenin
acısına dokunmamaya

önümden giden
küçük mülteci kızın
ayağından çıkan
büyük kırmızı terlik
gibi çıkıyor aklım başımdan

kaldırımda bir kadın
sararmış Ortadoğulu bir yaprak
üzerindeki solgun çiçekli elbise
kim bilir atıntısı kimin eskisi

buzdolabı kartonunda oturuyor
beyaz eşyacının önünde
bir yanında ekmek kırıntıları
siyah kediler ve kuşlar
bir yanında nefessiz Luda
kıpırtısız üşümüş ürkmüş
Luda ölmüş

yüreğim ağzımda
bakır havanda dövüyorum
öcü yağın yüreğini

bir çift şelale iniyor
yanaklarımdan
sesimin kırıkları
uzun bir ah

Haftanın Sanat Gündemi
155 yazar ve şair kadından çağrı: Şiddete hayır, İstanbul Sözleşmesi’ne evet!
155 yazar ve şair kadın, yayımladıkları ortak bildiriyle iktidarı İstanbul Sözleşmesi’ne taraf olmaya çağırdı.
Yazar ve şair kadınlar yayımladıkları ortak bildiriyle iktidarı İstanbul Sözleşmesi’ne taraf olmaya çağırdı. Erendiz Atasü, Buket Uzuner, Zeynep Oral, Latife Tekin, Necmiye Alpay, İnci Aral, Betül Dünder, Pelin Batu ve Karin Karakaşlı’nın da arasında olduğu 155 yazar ve şair kadının imza attığı bildiride, “Bizler, yazarak var olmaya çalışan kadınlar, Gülten Akın’ın ‘Yanlış mı belledim, insan sorumluluktur’ dizesini omuzlayarak İstanbul Sözleşmesi’nin ivedilikle uygulanması için sorumluluk ve yetki sahiplerini sözleşmeye taraf olmaya davet ediyoruz” denildi.
“SESSİZ KALMAMIZ MÜMKÜN DEĞİL”
Son dönemde taciz, tecavüz ve ölüm vakalarının giderek arttığının vurgulandığı bildiride “Bizler, yaşadığımız toplumda kullanılan dilin; her geçen gün şiddeti çoğaltan, ayrımcı, ötekileştirici bir yere doğru hızla evrildiğine tanıklık ediyoruz. Her geçen gün çoğalan taciz, tecavüz ve ölüm vakaları ile en temel ihtiyacımız olan şiddetsiz bir toplum ideali paramparça ediliyor. Böyle bir süreçte sessiz kalmamız mümkün değil! Geride bıraktığımız dokuz sene boyunca İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ülkelerden biri olmamıza rağmen uygulamadaki boşluklar ve kusurlar, kadın cinayetlerinin bir salgına dönüşmesine neden oldu. Sözleşmenin tartışması devam ederken Anıt Sayaç’ta öldürülen kadınları temsil eden tuğlaların sayısı hızla artıyor ve ölüm duvarı yükselmeye devam ediyor. Çünkü kadınları katledenler, çocukları istismar edenler yasal olarak hak ettikleri cezayı almayacaklarına inanıyor. Toplumsal ve hukuki yaptırımın olmayışı ile istismara, tacize, tecavüze ve öldürmeye devam ediyor, yok etmeye doymuyorlar.” ifadeleri yer aldı.
“SÖZLEŞME TÜM YURTTAŞLAR ADINA BİR GÜVENCEDİR”
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin kabul edilemez olduğuna dikkat çekilen bildiride “Toplumsal cinsiyet eşitliğinin toplumun bir yaşam pratiği haline gelebilmesi için 2011 yılında imzalanmış olan sözleşmenin söz konusu her durumda uygulanması gerekirken, bugün sözleşmeden çekilmenin tartışılması kabul edilemez! Baskın erkekliğin ve erilliğin taarruzu altında yaşayamıyor, üretemiyor ve kendimiz olamıyoruz! Oysa devletin yurttaşını önemsediğini, hiçbir şekilde ayrımcılık yapmaksızın, bütün toplumsal cinsiyet kimlikleri ve cinsel yönelimler dahil herkesin yaşam hakkını savunacağını göstermesi bakımından İstanbul Sözleşmesi tüm yurttaşlar adına bir güvencedir, yaşamdan yana taraf olmaktır.” denildi.
İMZACI KADIN YAZAR VE ŞAİRLER
Adalet Çavdar, Arife Kalender, Arzu Uçar, Aslı Ilgın Kopuz, Aslı Perker, Aslı Serin, Aslı Tohumcu, Aslıhan Tüylüoğlu, Ayça Erkol, Ayla Kutlu, Ayşe Sarısayın, Ayşegül Tozeren, Ayşen Işık, Ayşen Şahin, Ayşen Uysal, Belma Fırat, Beste Naz Karaca, Bedia Ceylan Güzelce, Betül Dünder, Birgül Oğuz, Buket Uzuner, Burcu Yılmaz, Cevahir Bedel, Çağla Çinili, Çağla Meknuze, Defne Suman, Deniz Durukan, Derya Sürekli, Didem Gülçin Erdem, Dilek Özkan, Ebru Nihan Celkan, Elif Karık, Emel İrtem, Emel Kaya, Emek Erez, Emine Ayhan, Eren Aysan, Erendiz Atasü, Eylem Ata Güleç, Eylem Durukan, Eylem Te, Ezgi Örnek, Ezgi Polat, Faize Özdemirciler, Fatma Aras, Figen Alkaç, Figen Şakacı, Filiz Aygündüz, Filiz Türköz, Funda Dörtkaş, Gamze Arslan, Gonca Özmen, Gönül Kıvılcım, Gül Abus Semerci, Gülce Başer, Gülçin Sahilli, Gülseli İnal, Gülümser Çankaya, Gülsüm Cengiz, Gülşah Elikbank, Gülşen Karakadıoğlu, Güzin Ayan, Hacer Yeni, Hande Öğüt, Hanife Altun, Hatice Kübra Öktem, Hatice Meryem, Hicran Aslan, Hilal Karahan, Hülya Deniz Ünal, Hülya Soyşekerci, Irmak Zileli, İnci Aral, İnci Aydın Çolak, İnci Gürbüzatik, İrem Uzunhasanoğlu, Jale Özata Dirlikyapan, Jale Sancak, Janset Karavin, Karin Karakaşlı, Latife Tekin, Makbule Cengiz, Mavisel Yener, Mehtap Ceyran, Mehtap Meral, Mehveş Demirer, Mehveş Evin, Melike İnci, Meral Saklıyan, Melike Belkıs Aydın, Menekşe Toprak, Meryem Coşkunca, Mevsim Yenice, M. Utku Yeşilöz, Müge İplikçi, Naifa Akdeniz, Naile Dire, Nalan Kurunç, Nalan Çelik, Narin Yükler, Nazlı Karabıyıkoğlu, Necmiye Alpay, Neriman Ağaoğlu, Nermin Yıldırım, Neslihan Önderoğlu, Neslihan Yalman, Nesrin Kültür, Neşe Yaşın, Nihal Başgöl, Nilay Özer, Nilüfer Açıkalın, Nur Saka, Nuray Önoğlu, Nurhan Suerdem, Onur Bütün, Oylum Yılmaz, Özge Mumcu Aybars, Özlem Ersoy, Özlem Müldür, Özlem Sezer, Özlem Özdemir, Pelin Batu, Pelin Durukan, Pelin Özer, Petek Sinem Dulun, Pınar Kür, Senem Timuroğlu, Seran Demiral, Sevcan Tiftik, Sevgi Özel, Sevin Okyay, Sevtap Ayyıldız, Sibel Oral, Sibel Öz, Sibel Yükler, Sinem Sal, Şengül Can, Tekgül Arı, Tuba Bozkurt, Umay Umay, Vivet Kanetti Uluç, Yaprak D. Yıldırım, Yaşar Seyman, Yelda Karataş, Yıldız İlhan, Zeliha B. Cenkçi, Zerrin Saral, Zerrin Taşpınar, Zeynep Altıok, Zeynep Avcı, Zeynep Oral, Zeynep Tuğçe Karadağ, Tuğçe Tatari, Zeynep Köylü, Zeynep Uzunbay, Zülal Kalkandelen. (KÜLTÜR SERVİSİ)

Ferzan Özpetek’e Venedik Film Festivali özel bölümü olan İtalyan Yazarlar ve Yayıncılar Derneği’nin ‘Yazarlar Günü Ödülü’ verildi
Venedik Film Festivali özel bölümü olan İtalyan Yazarlar ve Yayıncılar Derneği (SIAE), ‘Yazarlar Günü Ödülü’nü Ferzan Özpetek’e verdi. Dernek, “Ödül bu yıl, ülkesinin ihtişamlı görüntüleriyle, sıcak ve içten hikâyeleriyle, 20 yıldır günlük hayatımızın adeta fotoğrafını çeken, farklı anlatım dillerini ustaca kullanan, ünlü lirik eserleri yorumlayan, besteciler ve yorumcularla yaptığı iş birliğiyle filmlerine ayrı bir tat kattığı için Ferzan Özpetek’e verildi” açıklamasında bulundu.
Geçtiğimiz yıl İtalya’nın usta yönetmeni Marco Bellocchio’ya verilen ödüle bu yıl Ferzan Özpetek’in layık görülmesinin bir nedeni de, yönetmenin edebiyat dünyasındaki başarısı oldu. İtalyan Yazarlar ve Yayıncılar Derneği yaptığı açıklamada; “Yeni romanı ‘Bir Nefes Gibi’ satış rekorları kıran Özpetek’i ödüllendirmek, bizi modern aileye alıştıran, unutulmuş gelenekleri hatırlatan ve sanatıyla bizi yeni milenyuma taşıyan özel bir bakışı ödüllendirmek demek” olarak yorumladı. Ferzan Özpetek ödülünü, 3 Eylül’de Venedik’te düzenlenecek törenle alacak

Edebiyat Otobüsü, Fethiye Kitap Günleri’nde
Fethiye Kitap Günleri Cuma günü başlıyor. Edebiyat Atölyesi Dergisi’nin hayata geçirdiği Edebiyat Otobüsü de Fethiye Kitap Günleri’nde yerini alacak
Fethiye’deki Beşkaza Meydanı’nda gerçekleştirilecek olan Fethiye Kitap Günleri cum günü başlıyor. 23 Ağustos’a kadar sürecek kitap günlerinde birçok şair, yazar ve edebiyatçı Fethiyelilerle buluşacak. Geçtiğimiz yıl Fethiye Belediyesi tarafından düzenlenen “Likya Söyleşileri” adlı etkinliğin ikincisi bu yıl kitap günleriyle zenginleşecek. Bu yılki etkinliklerde çeşitli söyleşiler, konferanslar ve atölye çalışmaları da yer alacak.
Levent Gültekin, Nasuh Mahruki, Fatih Yaşlı, Otis Abi, Osman Çağrı Şahin, Ali Mert Taşçıer, CHP Genel Başkan Yardımcısı Yunus Emre, Deniz Zeyrek, Ali Haydar Fırat, Ayşen Şahin, Mine Söğüt ve Ali Murat İrat gibi birçok isim de etkinliklerde yer alacak isimler.
EDEBİYAT OTOBÜSÜ İLK DURAĞINDA
Yayın hayatına merhaba demeye hazırlanan Edebiyat Atölyesi Dergisi’nin hayata geçirdiği Edebiyat Otobüsü de kitap günlerinde yerini alacak. 7-8-9 Ağustos tarihlerinde Fethiye Beşkaza Meydanı’nda yer alacak otobüste yazarlar da okuyucularıyla buluşacak. Şair Şükrü Erbaş, Şair–Yazar Altay Öktem, Yazar Barış İnce ve Yazar Ali Murat İrat Yazmanın İncelikleri konulu bir söyleşi gerçekleştirecek.

Ne Okusak?
1.Asi Gülüşlüm/Derleyn Hakan Mertcan/ İletişim
2.Napolyon Celal/ Hasan Aktaş/Yort Savul Akademisi
3.Bizi Sürükleyen Nehir/ Zülfü Lvaneli/ Doğan Kitap
4.Balyozla Balık Avı/ Cemil Kavukçu/Can Yayınları
5.Ondancı/M. Sadık Aslankara/ Can Yayınları

Belleğimizdeki Kadınlar
Nezihe MERİÇ: 1925 yılında Gemlik’te doğan yazar, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ndeki öğrenimini ve yine aynı üniversitedeki Felsefe öğrenimini de sağlık sebeplerinden dolayı yarıda bırakmıştır. Bir süre Heybeliada İlkokulu’nda müzik öğretmenliği yapmış ve eşi Salim Şengil’in sahibi olduğu Dost dergi ve Dost Yayınları’nı yönetmiştir. Kadın ve çocuk sorunlarıyla ilgili çalışmalarıyla tanınan yazarın öyküleri Amerika, Almanya, Fransa ve Rusya’da yayınlanan çeşitli öykü antolojilerinde yer almıştır. Öyküleriyle birçok ödül alan sanatçı gördüğü kanser tedavisinden sonra 18 Ağustos 2009 tarihinde hayatını kaybetmiştir.
Eserleri:
Öykü: Bozbulanık, Topal Koşma, Menekşeli Bilinç, Dumanaltı, Bir Kara Derin Kuyu, Yandırma
Roman: Korsan Çıkmazı, Boşlukta Mavi
Oyun: Sular Aydınlanıyordu, Sevdican, Çın Sabahta
Çocuk Kitapları: Alagün Çocukları, Küçük Bir Kız Tanıyorum dizisi (7 kitap, 1991-1998 arasında), Dur Dünya Çocukları Bekle, Ahmet Adında Bir Çocuk, Dur Çocukları Bekle (www.edebiyatogretmeni.org)