Dediğini yap, yaptığını yapma….

Hani meşhur bir söz vardır: Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma diye. Yaşadıklarımız bu sözün noktasına, virgülüne kadar aynen gerçekleştiğini gösteriyor.

Vatandaş geçim sıkıntısı içinde kıvranıp duruyor.

İflaslar birbirini kovalıyor.

İş yerleri birbiri peşi sıra kapanıyor.

İşsizlik had safhaya ulaşmış bir durumda.

Ayakta durmayı başarabilen işyerleri ise masraflarından kısıntı yapabilmek için işçi çıkartmak yolunda.

Döviz kurlarındaki aşırı artış sonucu tüketimde azalma emareleri görülmeye başladığı için, alım-satım işlemleri hemen hemen durmuş durumda.

İşte bu ortam içerisinde ülkeyi yönetenler, sorumluluk mevkiinde bulunanlar öneri üzerine öneride bulunuyorlar.

İsraftan kaçının diyorlar.

Gereksiz yere tüketime yönelmeyin diyorlar.

Yastık altında bulunan altınınızı, dövizinizi bankalara yatırın ve böylece ekonominin canlanmasına katkıda bulunun diyorlar.

Harcamalarınızı TL olarak yapın, hiçbir şekilde dövize yönelmeyin ve böylece dövizdeki aşırı artışın önünü geçmek için sizde karınca-kararınca misali ekonomiye bir katkıda bulunun diyorlar.

Masraflarınızı asgariye indirin diyorlar.

Lükse, gösterişe, şaşaya kaçmayın, aksine mütevazi bir yaşam sürdürebilmek için gerekeni yapın diyorlar.

Bunların gerçekleşebilmesi içinde kemerlerinizi sıkın, her türlü tasarruf tedbirlerini alın, ülkenin içinde bulunduğu dar boğazdan kurtulması ve yaşanan ekonomik kriz ile sıkıntının giderilmesi için kendinize düşeni yapın diyorlar.

Bu doğrultuda yerli ve milli bir duruş sergilemek suretiyle örnek bir davranış içine girmemiz gerekir diyorlar.

Bu tür önerileri daha da çoğaltmak elbette ki mümkündür.

Ancak bu tür önerilere muhatap olanlar, kemerlerin sıkılması yolunda önerilerle karşı karşıya kalanlar, lüksten, gösterişten, debdebeden, şaşalı bir yaşamdan uzaklaşmak gerekliliğinin sık sık hatırlatılmasına muhatap olanlar, şu soruyu sormak ve yanıtını beklemek zorunluluğunu da elbette ki duymaktadırlar.

Sorulan soru şudur: Peki biz vatandaş olarak bu önerilerin tamamını yerine getirelim, ama buna karşılıkta örnek olması gerekenler, bize kemerlerinizi sıkın diyenlerde aynı özveride bulunmalı değiller mi?

Bu soruya elbette ki verilecek yanıt: EVET olacaktır.

Soruya yanıt EVET olması gerektiği halde fiili durum böylemidir?

Ne yazık ki HAYIR.

Çünkü vatandaşa yol ve yön göstermek durumunda olanların aynı şekilde hareket etmediklerini, kemerlerin sıkılması için yapılması gerekeni yapmadıklarını, aksine israf mertebesinde tanımlanacak harcamalara kalkıştıklarını üzüntü ile görmekte ve izlemekteyiz.

Ülke büyük bir ekonomik sıkıntıda iken, şaşalı törenler, israfın son safhasına gelir durumdaki toplantılar, sanki her şey yolunda imiş, sanki bir ekonomik kriz yaşanmıyormuş gibi davranılarak aşırı harcamalar, gereksiz yatırımları yapmakta ısrar etmeler.

Son örnek de Katar Emirinden satın alındığı yada bağışlandığı yolunda medyaya düşen haberlerle gündeme gelen uçak olayıdır.

Elbette ki ülkeyi yönetenlerin üstlendikleri görevlere uygun bir şekilde ve görevin gereği olarak bazı araç ve gereçlere ihtiyaç söz konusudur.

Ancak abartılı bir uçak filosuna sahip olunduğu halde, bu sıkıntılı dönemde yeni bir uçağın satın alınması ya da yapılan bağışın kabul edilmesi bize göre hiçte doğru bir karar değildir.

Örnek davranış içerisine girmek suretiyle vatandaşın da aynı doğrultuda hareket etmesi beklenirken, yapılan gösterişli konut inşaatları, filoya katılan uçaklar, seyahatlerde yapılan lüks harcamalar, ağırlamalar için sarf edilen paralar göz önünde bulunduğunda, vatandaşın beklentilerinin aksine bir yol izlendiği ortaya çıkmaktadır.

Durum hiçte iç açıcı değildir.

Kriz yoktur demekle kriz ortadan kalkmaz.

Ekonominin rayına oturması, yangının sönmesi, etkilerinin en aza indirilebilmesi için herkes kendine düşeni yapmaz ise, ne yazık ki; yarın çok geç kalındı denilecek ve iş işten geçmiş olacaktır…

nabiinal@hotmail.com